Kayıtlar

Mart, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Notanın İzi

Resim
SOKAKTAKİ MÜZİK “Her şeyin bir yaşı var” denmesini anlayamıyorum. Böyle söyleyenlere hemen karşı çıkıyorum: Bu yaşlar ve ancak o yaşta yapılacaklar birbirleriyle nasıl eşleştiriliyor peki? Kim belirlemiş? Önce ayrı torbalara konsalar, sonra sırayla bir ondan bir bundan çekiliş yapılsa ve sonuç açıklansa o zaman mantıklı olabilirdi. “Falanca iş, ancak şu zamanda….., neymiş bakalım, hah evet ancak şu yaşta yapılabilir, daha sonra olmaz” dense belki kabul edebilirdim. Yok “Bu kısıtlamaları, ortak akıl ve ortak deneyim, yıllar içinde deneye deneye belirlemiştir,” deniyorsa bu bana göre pek akla yatkın değil. Aslında bunlara çatmak daha önce hiç aklıma gelmemişti; ta ki belli bir yaşın üzerine çıkana dek. Artık “Belli bir yaştan sonra yapılamazlar” sınırının öte tarafındayım ya, ben karşı çıkmayacağım da kim karşı çıkacak? Müzik aleti çalmayı öğrenmenin de bir yaşı varmış. Ne kadar erken başlansa o kadar iyi olurmuş. Sonradan öğrenilmesi zormuş. Benim için kışkırtıcı söylemler bunlar.

Renklerin İzi

Resim
KÖŞKTEKİ GİZ Her gün geçip gittiğim yolun, daha önce ilerisine geçmediğim noktasından sonraki kısmının en ucundaki, çıplak yamaçları izleyerek vardığım dorukta, sık ağaçların arasında saklanmış olan kocaman bir köşkle karşılaştım. Bir harabeydi; bakımsız, terk edilmiş. İlk gördüğümde içine girmeyi düşünmemiştim. Çevresinde dolaşıp dışarıdan kabaca gözlemekle yetinmeye niyetliydim. Ama yetinemedim. İlgimi çeken insansızlığı mıydı? Beni kapısının önüne dek getiren, kapalı olmasını dileye dileye o heybetli kapıyı ittiren güdü, yüreklilik mi, serüvencilik miydi? Kapı açıldı. Önüme bambaşka bir dünyanın serildiğini daha o anda sezdim. Girişteki geniş koridor, sonsuz bir tünelin ucuna uzanıyor gibiydi. İlerledim. Baştaki aydınlık çabuk tükendi. Yanımdan ayırmadığım küçük ışık kaynağım yardıma yetişti, önüme ince bir ışık yolu düşürdü. Köşkün içlerine doğru yürüdüm o yoldan. Gün ışığını içeri almak için pencerelere yöneldim. Gördüm ki ışığın odaya girişi, ahşap pervazlara çakılı kep

İlginin İzi

Sabahtan öğlene kadarki randevuların son hastasıydı. Öğlen arasına yarım saat kala odama girdi. Hasta listesinden, bir sonraki hasta olarak "hasta çağır" düğmesine bastığım öylesine bir isimdi benim için. İçeri koskoca bir dünya girdi. Bir sürü duyguyu beraberinde getirdi. Sözünü ettiğim dünyanın, fiziksel olarak görünen kısmının dört kişiden oluşan bir aile olduğunu söyleyebilirim. Çok özel bir akışta içeri süzüldüler. Önce bir genç kadın. Hoş. Sade bir şıklık, ama daha önemlisi üzerine giyebileceklerinden öte bir zarafet. Çekingen bir sıcaklık. Tanımlaması zor bir "bir anda sarıveriş!" Hemen yarım adım arkasında bir insan yumağı: Baba, babasının kucağında onun sağ omzuna başını koyarak uyumuş, yaklaşık bir yaşında bir yavru ve hemen yanı başlarında yürüyen, aslında yürümeyip de her bir anda bütün bedeniyle var olarak hareket eden bir erkek çocuğu; o da altı yaşı civarında olmalı. Karışık bir tanımlama olduğunun farkındayım. Ne demek istediğim ancak o manzarayı g

Sohbetin İzi

Resim
Üzerimde tatlı bir yorgunluk var. Yorgunluğun tatlısı da olur muymuş diye sorulmayacağını biliyorum. Bu duyguyu, değişen sıklıkla herkes tatmıştır. Bir süredir çok yoğun çalıştığımdan ve yaşadığımdan, halimi soranlara "Yorgun ama mutlu," diyorum. Mutluluğumun nedenini anlayamayanlar için topluca açıklayayım: İçimde bir iş görmenin saadeti oluyor... Uzun zamandır boşa geçen zamanım yok. Çünkü bunu yaşama ihanet olarak görüyorum. Ne ile dolduruyorsun denirse öyle uzun bir listem var ki say say bitmeyecek. En iyisi bugünden yola çıkarak bir örnekleme yapayım. Sabah çok erkenden hasta bakmaya başladım. Biri girip biri çıkan hastalarım için elimden gelenin en iyisini yapmaya özen gösterdim. Her hasta için en az 15-20 dakika ayırmayı iyi hekimlik uygulamasının temeli saydığımdan bu inancıma göre işimi yapıyorum. "İlk muayene" olarak adlandırdığım bana ilk kez başvuran hastalarım bugün çoğunluktaydı. Onlar için bu süre daha da uzadığı için önceden randevu verilen hastal

Bugün'ün İzi

Resim
Bu saat oldu. Günün büyük bir kısmı aktı, geçti. Geri kalanında da bir sürü tasarı, program. Yazmaya başlarken bunun bir "günlük" olmasını düşünmemiştim. Hatta öyle olmaması gerektiğini düşünüyorum. Hem zaten insan, her gün anlatılacak bir şeyler yaşar mı? Yaşamaz mı? Anlatılmazsa unutulur, düsturundan yola çıkmıştım. Peki, unutulmaması gereken şeyler her gün yaşanır mı? Yaşanmaz mı? Nereden başlasam derken karşımda duran yeni kitaplarıma gözüm takılıverdi. Evet, birkaç gün önceki siparişlerim bugün elime geçti. İçim içimi yiyor bir an önce açıp okumak için. Henüz iş yerindeyim ve her an dikkatimi bölecek bir şey araya girebilir. Okurken bunu istemem. Yazarken olabilir. Çünkü yazmak benim sorumluluğumda ve onu, o ana dek yazdıklarımı yeniden okuyuverince kaldığım yerden sürdürebiliyorum. Diğeri ise bir başka dünyaya konukluk; üstelik başkasının emeğine saygı. Bir dostla söyleşirken, hele de onu dinlerken bırakıp başka işle uğraşılır mı? Kitaplarımla baş başa kalacağım

02.03.2018 ÇİZGİ PROGRAMINDA CEMAL ATAMAN'IN KONUĞUYUM

Resim

Annemin İzi

Resim
ANNEMİN İZİ        Bu dünyaya geliş nedenimi bilmiyorum. Aslında bazı öngörülerim var, hatta sezgilerim, inanışlarım, hayallerim... Hiçbirinin doğruluğundan emin olamam. Yine de içimden geçirdiklerimi rehber alıp onların peşinde yol almaktan başka seçeneğim olmadığına göre ben de öyle yapıyorum. Yalnızca onlar değil yol gösterenim; yaşam boyu yollarımızın kesiştiğine mutlu olduğum ve birbirimize dokunup geçtiğimiz insanların etkileri de var.       Annem, bu insanların en başında geleni. Gözümü açtım ve onu gördüm ne de olsa. Aslında bana fiziksel anlamda ilk dokunan insan Müstesna Tonguç idi. Sonrasında yaşamıma girmesini sağlayabildiğim için mutlu olduğum, bu yaşamdan göçerken yakınlarında olamadığım için hep üzüntü duyduğum o güzel insanın gerçek anlamda benim rehberim olması daha sonralara rastlar. O da başka bir yazının konusu olsun. Ben anneme geleyim.       İki yıl önceydi; annem 70. yaş gününü kutladı. O zaman da bir yazı yazmıştım (https://gelinciginyalnizligi.wordpres

Sunumlarımızı etkinleştirmek

Resim
SUNUMLARIMIZI ETKİNLEŞTİRMEK  Göksel Altınışık Ergur Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı           ÖZET         Bilgiyi başkalarına aktarmanın bir yolu, konuşmacı ve dinleyici olarak karşı karşıya gelindiği durumlarda o bilginin sunulmasıdır. Etkin bir sunum için, amacı baştan belirlemek gereklidir. Bu amaç da ancak dinleyici özelliklerini, bilgi ve deneyim düzeylerini, hatta beklentilerini bilmekle olasıdır. “Neden yazılı metin halinde verilmek yerine sunum yapılsın?” sorusunun yanıtındaki can alıcı nokta, karşılıklı etkileşimin zenginleştirici etkilerinden geçmektedir. Bu etkileşim, baştan itibaren dinleyicilerin ilgisinin çekilmesi, sunum boyunca korunması,   hedeflenen bilgilerin aktarılması ve anlaşılması, hatta kabul edilmesi, son ana dek izlenirliğin korunması ve iletişimin sağlandığına ilişkin doyumun karşılıklı olması demektir. Her konuşmacının kendi tarzında etkin sunumlar yapması olasıysa da sunumları başarısızlıktan ko