CORONICLE (KORONA NOTLARI) II- Umut üzerinden değişen yaşamlara dair
Yine bir öğlen
arası... İzolasyon gereği kalabalıklar yasak, bir şeyler atıştırmaya en uygun
yer odam. Daha önce hastalarıma baktığım, hikâyelerini dinlediğim, o hikâyelerin
bir parçası olduğum yer. Birçok öykünün de ilhamını bana veren bu paylaşımları
özlüyorum.
Uzun uzun hastalık
öyküsü almayı, bu sırada sosyal ve psikolojik olanı dışarıda bırakmadan insanca
ve hekimce bağlantılar kurduğum anları özlüyorum. Koruyucu giysiler, maskeler,
siperlikler ardından hastalarımla konuşurken, bunu kısa tutmamın önemini
söylüyor, onlara açıklamalar yapıyorum. Kendinizi korumalısınız, diyorlar, siz
bize lazımsınız… Belli bulgulara göre hastalığın tanısını koyuyor, etkili
olduğu kesin olarak gösterilememiş ama yararlı olduğu düşünülen ilaçları
uygulayarak belki de vücuda hastalıkla başa çıkması için zaman ve biraz destek
sağlıyoruz. Tanı için karmaşık ve zorlu süreçlerimiz yok. Bütün dünyada
uygulanan ve ilk kez karşılaşılan bir virüs söz konusu olduğundan el yordamıyla
ilerlenen teşhis ve tedavi yöntemlerimiz var. Kısa aralarla güncellenen
rehberlerle hemen hepimiz aynı şeyleri yapıyoruz. Bunların çoğu, Tıp
fakültesinden mezun olmuş herkesin benzer düzeyde yapabileceği, özel bir
uzmanlık gerektirmeyen işler. Yılların deneyimi, belki “klinik sezgi” denebilecek
düzeyde nüanslar oluşturuyor. Onca zaman uzmanlaşmak, daha da alt uzmanlaşmak
diye didinilmişken birden hepsinin anlamını yitirdiği, herkesin mücadelenin bir
yerinden destek vermesinin zorunlu olduğu bir düzenlemenin içinde bulduk
kendimizi. Bütün hekimlik pratiği değişti. Aslında yaşam değişti; o değişmiş,
çok mu?
Bir
gün yine eski günlere döneceğimize ilişkin umudum var. Hem de çok güçlü... Eski
derken, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının bilincindeyim. Dil
alışkanlığı... Bu zamanlardan çıkarılmış derslerle, yaşamı yeniden inşa
edebileceğimizi umuyorum. Umut, sonu değiştirmeyebilir, ama ona dek geçen
süreci nasıl yaşayacağımızı değiştirecektir.
Değişen
hekimlik pratiğimiz ve yaşamımız üzerine düşündüklerimden söz edeyim.
Salgın
nedeniyle kendimizi korumamız bireysel nedenler dışında da önemli. Mesai
arkadaşlarım birbirimize sürekli "Koru kendini, iyi bak. Aman hastalanma.
Sen yoksan bir eksiğiz!" diyoruz. Bunun ne demek olduğunu iliklerimizde
hissederek... Savaştan çekilmek zorunda kalan her sağlıkçı, geride kalanların
iş yükünün artmasına, dayanma sınırlarının aşılmasına, hastalanma risklerinin
şimdikinden fazla olmasına yol açacak. Bunun için branşın ne olduğu önemli
değil, her branştan arkadaşlarımızı yanımızda görmek istiyoruz, diyoruz. Ne
kadar güçlü bir set çekersek, pandeminin savunma hattımızı geçmesi o kadar zor
olacak. Durdurabileceğiz, hepimiz için, herkes için... Benim, herkes üzerine
düşeni yaparsa bunu başaracağımıza dair umudum var.
Virüs,
daha çok sosyoekonomik sınıfı açısından dezavantajlı kesimi etkiliyor. Çünkü
çalışmak zorunda olanların; kalabalık iş yerlerinde ve daha az korunarak
çalışanların; işlerine toplu taşım araçlarıyla ve en kalabalık saatlerde gitmek
zorunda olanların; küçük evlerde kalabalık yaşayan, kişisel korunma ekipmanı
diye anılan en temel araçlara erişme şansı düşük olanların; beslenme, uyku,
stresten uzak olmak gibi beden direncini yükseltecek temel gereksinimi
karşılamaktan daha uzak yaşam biçimleri olanların o kesimde daha çok olduğunu
biliyoruz. Hastalandıklarında hemen sağlık kuruluşuna gitmek yerine çalışmaya
devam etmek zorunda hissettiklerini, ev geçindirdikleri için bu sorumluluğu
kendi sağlıklarını hiçe sayma pahasına üstlenerek aslında hastalığı en
yakınlarına yaydıklarını tahmin ediyoruz. Bu süreçte, toplumsal eşitsizliklerin
sağlıkta da eşitsizlik yarattığı, bunun aslında toplumun tamamının sağlığını da
olumsuz etkilediğinin farkına varılacağına dair umudum var. Geçim derdi olan,
kendini ve ailesini güvence altına alınmış hissetmeyenlere, şunu yap, bunu
yapma demek kolay, bunu sağlamak zor. Bireysel çabalarımız yanında sosyal
devletin devreye girip alacağı önlemler bunlar. Bana en azından anımsatmak, bir
yerde yine not düşmek düşüyor. Duyulur, benim gibi söyleyen yazanların
vurguladıkları duyulur, zaten bilindiğine emin olduğum bu önlemlerin bir an
önce alınması için adım atılır diye umuyorum.
Öte
yandan sosyoekonomik açıdan refah sınıfında olanlar da hastalanıyor. Ne kadar
çok kaynağı olsa da ağır seyreden hastalığı durdurmaya bazen hiçbir çaba, maddi
kaynak yetmiyor. Kapitalizmin en büyük yenilgisi belki de bu salgın. Üretim
yaparken doğayı düşünmeden kurgulanmış sistemler, atıklarıyla doğayı kirleten
endüstri, termik santraller, daha çok ve lüks arabalarla kirletilen havamız bin
yıllardır kendini korumaya çalışan doğanın bize bir kez daha "Dur!"
demesine yol açmış olabilir mi? Doğada yer alan bir virüs, mutasyon geçirip
hepimizi böylesine savurabildiğine göre üzerinde düşünmeye değer. Bir çok mega
kentte hava kirliliğinin çok düşük düzeylere inmesi, yıllardır unutulmuş kuş
seslerinin duyulmaya başlaması, şu bahar günlerinde doğanın bize aldırmadan
canlanmaya başlaması ve bizim ondan mahrum kalmamız bana bunun bir uyarı, hem
de ciddi bir uyarı, olabileceğini düşündürüyor. Farkına varanların artacağını,
doğayı yaşam evrenimiz olarak görmeye ve onu korumaya yönelik düzenlemelerin
yapılacağına dair de umudum var.
Bütün
bunlar, topyekûn toplumun sağlığını olumsuz ediyor, çünkü salgını durdurmakta
zorlanıyoruz. Süre uzadıkça ekonomik, toplumsal ve psikolojik zararları da
katlanarak artacak... Yeni hastaları erkenden saptamak, onları tedavi ve
diğer insanlardan izole edebilmek, yeni hasta oluşmasını önlemek mücadelemizin
en önemli kısmı… Bunun yanında birçok etmeni göz özünde bulundurmalı ve durup
kendimize gelmek, geleceğimiz için daha farklı ve doğayla, yaşamla ve insanla
dost bir düzene ihtiyacımız olduğunu görmeliyiz. Pandemi, dünya çapında salgın
olduğuna göre bu uyarı bütün dünyaya. Kurtulmak için el birliği yapmalıyız. Yazının
başından beri söylediğim gibi, bu umudu da taşıyorum. Biraz zorlansam da,
zorluyorum bunun için kendimi. Çünkü yaşadıklarımın içindeki olumsuz
olasılıklara ancak umutla direnebiliyorum.
Görünen
o ki umut, bu mücadelenin her bileşeninde var. Adil, eşit, kardeşçe bir
gelecekte kelimenin tam anlamıyla "insanca" var olabilmek için benim
belki de tek dayanağım...
©Göksel Altınışık
Ergur
Yorumlar
unuttuklarımızı hatırladık:
yoğurt yapıyoruz
ekmek
anne kurabiyesi yapıyoruz.....
dün “offf” dediğimiz günleri arıyoruz
Ama,umudumuz hep var.
“Yaşım 75
gönlüm25
Yaşımla gönlümü
edemedim eş...”
bu dizeler geliyor aklıma ve hayata daha çok asılıyorum çünkü hayallerim var.
Sağlıklar diliyorum🥰
Yüreğine ve emeğine sağlık.
Kendini koru ve diren.
Allah yardımcın ve koruyucun olsun inşallah...