Kayıtlar

Online görüşme hikâyeleri

Resim
Bu da oldu. Bir ayın içinde yeni bir alanda çok özel hikâyeler biriktirdim.  Ekrandan iletişimin kısıtlılıkları var. Ancak ek katkısı olan yerler de var. İçimde sürekli bir tartma gereksinimiyle ilerliyorum bu deneyimde. Öne çıkan örneklerle mesleki tarihime not düşmek adına burada anlatmak istedim.  Geçenlerde bir hastamla görüşmemizde ses kısa süre gitti geldi. Hastamın yanında ona yardımcı olan oğlu, yayladayız da ondan çekmedi galiba, dedi. Bir daha teknik sorun olmadan 17 dakikalık görüşmeyi tamamladık. O sırada rüzgâr ara ara kendini duyurdu, dağ başları esintili olur diye düşündüm. Bir köpek havladı, bir çocuk uzaklardan bağırdı, ya kuzu ya keçi meledi. Konuştuklarımız, hastamda bir kitle gören, Denizli'ye 1 saat uzaktaki hastanenin hekiminin hastamı bana yönlendirmesiyle ilgiliydi. Mekanla uyumlu olmasa da odaklı sürdürülebilen görüşme, biyopsi randevusu verilip muayene ve işlem için çağrılması ile sonlandı. Odamda karşımda otursaydı da olacağı gibi... Hiçbir ek

BİR KİTABIN GELİŞ ÖYKÜSÜ

Resim
2.7.2020 Yaşam sürekli sürprizler hazırlıyor. Kimisi acı, kimisi tatlı. Yine de her sürpriz, yaşamı sıradanlığından çıkardığı için değerli. Tekdüze gidişin tek ilacı bu aniden oluverenler. Geriye dönüp bakınca ne çok olduklarını görüyorum. Birbirleri ile nasıl da iç içe geçtiklerini... Birinin öbürünü hazırladığını... Bağlantılarını kurarken kâh hüzünleniyor kâh eğleniyorum. Böylece yine sıradanlıktan kurtuluyorum. Temmuz’un ikisi, tam 22 yıldır benim için acı günü. Bu günde her yıl eski bir yazımı paylaşırım dostlarla. Önce öykü kitabıma giren “Düşen Düşler” idi paylaşımım, sonra onun öyküye renk katan kısmını çıkarıp yalnızca acının nedenine yer vermekle yetindim. Kişisel bir anı işin içine girince boyutu değiştiriyor gibi hissederek bu kararı almıştım. Yazımın adı bu kez “Ölüm adın kalleş senin” oldu. Hem de ne kalleşti. Yıl 1993. Nisan ayı. Kazanmayı başardığım son tıpta uzmanlık sınavım için Ankara’daydım. Sınavın ertesi günü kardeşim de İzmir’den gelecekti. Sıhhiye’

İNSAN NEDİR?

Resim
“Düşünce ve üslup” yüksek lisans dersinin ödevini düşünürken aklımdan dersin doğasına en uygun şekilde bu ödevi yapmak konusunda türlü olasılık geçti. İnsan’ı dinlediğimiz dersler ve o bağlamda okuduğumuz yazılar boyunca aklımdan geçenler belleğimde bir bir filiz verdi, benden onu seçmemi ısrarla istedi. Öte yandan insana ilişkin pek çok konuya bakışımın bunca yıldır aşamalardan geçerek, hem düşüncemde hem de anlatı ve yazı üslubumda şekillendiğini fark etmemi sağladı. Augustinus’un hafızasının dehlizlerinde gezinirken keşfettikleri de bu sürece katkı sunmuş olmalı. Edebiyatı, hele de son derece öznel şekilde yalnızca bana ait şiirleri, kullanarak bir ödev yazma cesaretini başka türlü bulamazdım. Onun ruhu, duyuları ve ardından kendisine ulaşan yolcuğu, geçmişini bugün değerlendirirken geleceği de şekillendiriyor olabileceğinin keşfiyle heyecanlanışını bütün zerrelerimde hissedebiliyorum. İnsan dediğimiz, bizden ayrı bir varlık değil ki onu anlatmak için kendi lûgatımızdan, içimize