Kayıtlar

Mayıs, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ortasındayım ömrün

Resim
İkinci Yarıya Başlarken "Hayat bir parça nakış işlemesine benzetilebilir. İlk yarısında herkes işlemenin ön tarafını görür, ikinci yarısında ise tersini. İkincisi o kadar güzel değildir, ama daha öğreticidir. Çünkü iplerin nasıl bağlandığını görmemizi sağlar." Bu sözler Schopenhauer'a ait. Biliyorum ki artık ilk yarıda değilim ve öndeki desenle gözlerim kamaşmıyor. O deseni parça parça görmek iyi miydi diye ikinci yarının başlarında (umarım...) düşünüyorum. Güzel anlar vardı, umut dolu olanlar da; dayanamıyorum öleceğim bu acıdan dediğim zamanlar oldu, hayal kırıklığının en koyusuna saplanıp kaldığım da. N'olur, n'olur şu olsun, diye içim içime sığmazken, olmamasıyla yıkılıp sonra bunu unutturacak bir başka heyecana sürüklendiğim zamanlar az mı? Her bağlam üzerinden değerlendirirsem, orada yaşanacaklar bittiğinde geriye dönüp bakmayı alışkanlık haline getirmeye çalışıyorum. İlk yarının bitmeye yaklaşması bunda etken oldu. Artık yaklaşımlarım tepkisel değil,

Ayna Ayna Güzel Ayna

Resim
Ayna Ayna Güzel Ayna Az önce kahvaltı sırasında güzel bir dost sohbeti vardı. İlk sabahımın kahvaltı salonunda, bambaşka duygularla oturdum. Kongre bitti ve bugün geri dönüyoruz.  Bu süre, bir grup meslektaşım ile güzel anılar biriktirilen bir döneme dönüştü. Sohbetler zenginleştirdi. Birbirimizden öğrendik. Sesli düşünme işlevi gören paylaşımlarımızda, heybemizdekileri gözden geçirme, elden geçirip eleme, onarma ya da daha bir severek kullanma olanağı bulduk. Önceden tanıdığım kişiler dostlara dönüştü, onları daha iyi tanıdım, daha çok sevdim. Ya yolda ya alışverişte tanınırmış ya insanlar. Bu sırada yazdım durdum. Giderek daha bir şevkle. Daha bu sabah son yazıma gelen bir yoruma şöyle yanıt verdim: “İnsan yazdıkça, yaşadıklarına karşı duyarlığı, sorumluluğu artıyor. Anların farkına varmak için onları yazmak bana çok iyi geldi. Bir çocuk heyecanı ile karşılayabiliyorum her bir anı. Yazıp paylaşmak ise başka bir boyuta taşıyor. Geri dönüşler, yankılarla çoğalmak gibi…” Yola ç

Kongre konuşmasının izi

Resim
Bir konu, bir konuşma, bir konuşmacı  Uzun yıllardır akademik hayatın içindeyim. Asistanlığımın üçüncü ayında ilk yurt dışı kongreme katıldığımı söylesem yeterli olur sanırım. Sonrasında da çalışmalar yaparak sunum için katıldığım bir çok kongrede oturumlara düzenli olarak girmeyi sürdürdüm. Bir çeşit takıntı. Boş geçirdiğim saat olsa huzursuz olacağımı bildiğimden paşa paşa girdim toplantılara. İlgimi çeken konular arasından seçtim ve özellikle konuşma yapma tarzını beğendiğim konuşmacıları istikrarlı bir biçimde takip ettim. Çok şey öğrendim ve ben de zaman zaman öğretebilme şansı yakaladım. Bu konuda doyum yaşayan şanslı akademisyenler arasında olduğumu söyleyebilirim. Amerika kongresinin ikinci günü. Şu anda oturumlar var, konularına baktığımda çok fazla ilgimi çekmediklerini gördüm. Çok önemsediğim bir toplantıya katıldıktan sonra otel odama geldim. Bu toplantıdan hemen önce gittiğim bir oturumu anlatmak için. Anlatma işi beklerdi diyeceksiniz, öyle olmuyor işte. Duygu ço

Bir kişi yeter

Resim
BİR KİŞİ YETER Uzak diyarlarda içe çöreklenmiş bir anlık yalnızlık duygusuyla yazılan yazı kimlerde, nasıl yansımalar yapar bilinmez. Aslında sosyal medyadan paylaşılmış bir yazıysa öğrenilme olasılığı, kitap ya da dergiye göre epeyce yükselir. Ya yazının altına yazılan, ya duyurulduğu kaynağa gelen ya da yolda izde karşılaşılınca söze dökülen yorumlar sayesinde bilinir. Bu sabah yazıp sayfama koyduğum, ilk önüme çıkan ortamlardan duyurduğum yazımda da böyle oldu. Zaten bu seferki gezide yaşananları anlatma işini bir tür günlüğe çevirmeyi aklıma koymuştum, sevgili Taner Akman'a verdiğim söz nedeniyle zamanlamasını öne çektim. Oğlu Los Angeles'ta çok başarılı bir öğrenci. Ege Tıp'91 mezunları olarak yeğenimizi gururla izliyoruz babasının paylaşımları aracılığıyla. Amerika'daki ilk sabahımda hissettiklerim, yazımı okuyanlarda değişik etkiler yapmış olsa da "acaba oğlumun da bize göstermediği yalnızlık anları var mı?" kaygısına yol açtığı için o babanın y

San Diego'da olmak

Resim
Günlerdir hem canımı sıkan olaylar hem de nefes aldıran anlar yaşıyorum. Birbiri ile iç içe. Birinin ardından diğeri, hemen arada bir başkası, ona eklenen bir diğeri... Her biri kendi duygusunu yaşatıyor. Üzülecek bir olay olduysa üzülüyor, ardından keyfimi yerine getiren bir anda kahkaha atıveriyorum. Duruma göre keder ya da sevinç gözyaşlarıyla akıveriyor içimdeki duygu. Asla birbirine bulaştırmıyorum bu duyguları. Her birinin ayrı ayrı hakkını veriyorum. Böyle olunca da kendi kendimi hiç bir ana saplanıp kalmış hissetmiyorum. Yaşam anlardan oluşuyordu; ben bir bir bunları topluyorum. Geldiği gibi; kabullenerek. Tek tek örnekler anlatasım yok. Yalnızca bakış açımı aktarmak istedim. İnsan bir tavır geliştiriyor ve kendisinde kalmasın, duyanlar arasında aklına yatan olursa bu tavrı benimsesin istiyor. Bir tanecik örnek versem yeter. Kayınpederimi iki kez çok ağır enfeksiyonlar için hastaneye yatırmış olmanın 4 ay sonrasında yeniden yatış kararı verdim. Klinik tablo ağır olmasa da bi

Araba Sevdası

Resim
 ANALI KIZLI VOSVOSLU BİR HİKAYE Hah şöyle, araban olmasının ayrıcalığını sonunda yaşabiliyorsun. Beni yaşamına kabul etmen için ne kadar uzun süre bekledim. Annenin geç bir yaşta beni alma kararında biraz da sen etkili olmuştun; öyle ya artık rahata alışılmış olması gereken bir anda neden yaşlı bir arabanın dertlerini göze alsın? Hele de beni bulduğu andaki halim göz önünde bulundurulduğunda. İlk karşılaştığımız anı hiç unutmadım. Onun da anımsadığından kuşkum yok. Sıradan bir alıcıydı. Aslında üretimden kalkışımızdan bu kadar yıl sonra, bir vosvos alacağım demek ne kadar sıradan olabilirse o kadar. Ben, sarılmamış yaralarımla ve buraya kadarmış duygusuyla atölyenin bahçesinde bir köşede öylece dururken gözü bana takıldı. Ne oldu, diye soramadı. Üzüldüğü belliydi. Yarım ağızla ona önerildiğimde, açık sözlülüğünün bir örneği olarak “Bunca yıl bekledikten, düşledikten sonra bu haldeki bir arabayı görüp de tamam işte düşlerimin aracı demem zor.” dedi. Yine de aklına takıldığım