Ayna Ayna Güzel Ayna
Ayna Ayna Güzel Ayna
Az önce kahvaltı sırasında güzel bir dost sohbeti vardı. İlk sabahımın
kahvaltı salonunda, bambaşka duygularla oturdum. Kongre bitti ve bugün geri
dönüyoruz. Bu süre, bir grup meslektaşım
ile güzel anılar biriktirilen bir döneme dönüştü. Sohbetler zenginleştirdi.
Birbirimizden öğrendik. Sesli düşünme işlevi gören paylaşımlarımızda, heybemizdekileri
gözden geçirme, elden geçirip eleme, onarma ya da daha bir severek kullanma
olanağı bulduk. Önceden tanıdığım kişiler dostlara dönüştü, onları daha iyi
tanıdım, daha çok sevdim. Ya yolda ya alışverişte tanınırmış ya insanlar.
Bu sırada yazdım durdum. Giderek daha bir şevkle. Daha bu sabah son
yazıma gelen bir yoruma şöyle yanıt verdim: “İnsan yazdıkça, yaşadıklarına
karşı duyarlığı, sorumluluğu artıyor. Anların farkına varmak için onları yazmak
bana çok iyi geldi. Bir çocuk heyecanı ile karşılayabiliyorum her bir anı.
Yazıp paylaşmak ise başka bir boyuta taşıyor. Geri dönüşler, yankılarla
çoğalmak gibi…”
Yola çıkmadan bloğuma kısa bir yazı bırakayım. Ben üzerinde düşünmeye devam
ediyorum. Yolum uzun ne de olsa; kitap okumak ve film izlemek dışında kalan
zamanda daha bol bol düşünürüm. Belki siz de öyle yaparsınız.
Sosyal medyada bir soru ile karşılaştım. Paylaşımı yapan
kişi, anneler gününden sonra kendisine bir soru sormuş, yanıtlamış ve bizden de
yanıtlarımızı yazmamızı istemiş: “Kendim gibi bir anne ister miydim?” Paylaşımın altına yorum olarak bir şeyler yazdım.
Biraz daha genişleterek buraya aktarayım.
Bu soruyu sormak ne kadar yerinde olmuş. İnsanın aynaya
ihtiyacı var. Aslında çevresindekiler bunu yapsa bile çok zaman savunmaya
geçtiği için fark edemeyebiliyor. Belki de yaptıklarını benliğinde “normal”
olarak kodladığı için gözü hiçbir aynada açılmıyor. İnsanın kendisini tartması
en iyisi (en kolayı demiyorum) olabilir; daha az savunmacı ve daha tarafsız
yaklaşacağını düşünüyorum. Yani arada durup "benim gibi bir annem/babam
olmasını ister miydim?" "benim gibi bir çocuğum olmasını ister
miydim?" "benim gibi bir eşim olmasını ister miydim?"
"benim gibi bir dostum olmasını ister miydim?" gibi silsile sorular
sorulsa, ama orada bırakılmayıp yanıt ne olursa olsun "peki neden?"
sorusuyla devam edilse, bunu herkes kendisine yapsa, bu farkındalık sonrasında
davranış ve tutum değişikliği için çaba harcasa.... Düşündüm de, yaşam oldukça
farklı bir yer olurdu.
Bu sorudan başlayacak olursam "destekleyici, kızını
kendi ayakları üstünde durmaya cesaretlendirirken onun her zaman yanında olmasa
da çok yakınında olduğunu bilip kendini güvende hissetmesine özen gösteren, ona
koşulsuz sevildiğini hissettiren, sevinçte, üzüntüde ve hatta utançta yanına koşabileceği
kişi olduğunu kızına deneyimleriyle öğretebilmiş, kızına yaşamın en büyük
armağanlarından biri olduğunu hissettirebilmiş, doğru bildiklerini söyleyerek
ve daha önemlisi kendisi yaparak bunları kızının kulağına, gözüne iliştirmiş, baskı
yapmak, öğütlerle boğmak yerine zamanı gelince onun da bunları yapacağını
ummakla yetinmiş" bir anne olduğumu düşündüğüm için benim gibi bir anne
isterdim, diyorum. Ne büyük bir şans ki benim tam da böyle bir annem var. Her
bir maddenin onun bana yaklaşımında karşılığı var. Demek ki ben onu
modellemişim. Böylece gelecekteki torunumun/torunlarımın yetişme şekline de katkı
vermişim. Bu da bir silsile, değil mi?
Öte yandan karşılaştırırken, annemin yemek yemem konusundaki
baskılarını yinelemeyerek, kızım için kaygı düzeyimi, annemin benim üzerime
aşırı titremesinin altına çekmeye çalışarak, kendime ait bir yaşamım olduğunu
unutacak denli bir adanmışlıkla hayatın merkezine kızımı koymayarak, ben
yaşamıma ve düşlerime sahip çıkarken kızıma bunun için de bir örnek olacağımı bilerek
kendime göre biraz değişiklik yapmaya çalıştığımı görüyorum.
Şimdi belki de sırada kızımdan bana ayna tutmasını istemek
var. Sonra, aynaları içimde ve dışımda çoğaltmakta sıra. Aynada gördüklerimizin,
hoşumuza gitmesi dileğimle…
©Göksel Altınışık Ergur
yayınlanma tarihi: 23.5.2018
Yorumlar
Merhaba.
Hayırlı dönüş yolculukları dileriz.
Kongre süresince meslektaşlarınla güzel anılar biriktirip birbirinizden öğrenirken paylaştığın günce yazılarınla bize de özellikle iletişim becerileri ile ilgili dersler verdiğin için teşekkür ederiz.
Bu yazının başlığı olarak seçtiğin klasik sözde aynayı güzel diye tanımlamak, tarafsızlığını etkiler ve yanıtını soruyu soran lehine doğru yönlendirmesine neden olur mu acaba diye düşündüm. Olur ya, kendisine güzel diyen hakkında herhalde iyi şeyler söyler. Aynı taraflılığı sosyal medyada karşılaştığın “Kendim gibi bir anne ister miydim?” sorusunda da seziyorum, bunda da sanki “Ben iyi bir anneyim, annemin de benim gibi olmasını isterdim, ona göre” biçiminde bir önyargı var gibi. O halde doğru soru “Annemin nasıl biri olmasını isterdim?” biçiminde olabilir mi? Benzer şekilde “Benim gibi…” diye başlayan ardışık sorular da tarafsız soru biçimine dönüştürülebilir ve o zaman belki “Peki neden?” sorusuna gerek kalmaz.
Neyse, bunlar derin felsefi konular; sözü uzatıp kafanı karıştırmayayım.
Mevlana, “Önemli olan seni tamamlayacak ruhu bulmandır. Her peygamberin verdiği öğüt aynıdır: Sana ayna olacak insanı bul…” diyor.
Biz senin, Mevlana’nın dediğini yerine getirdiğini düşünüyoruz, bu nedenle aynada gördüklerin hoşuna gidiyordur ve hep hoşuna gidecektir inşallah…
Sağlıklar, mutluluklar ve tüm hayallerinin gerçekleşmesi dileklerimizle…