Duygudan Mürekkep Ruhum
Nasıl ve neyi biriktirdiğimizi bilmeden geçen belirsiz bir zamanın herhangi bir yerinde dışarı taşmasını önleyemediğimiz duygunun boyutunu anlamlandırmakta zorluk çekiyorum. Böyle afili ve yer yer de muğlak bir tümce kurunca, karşımdakinin ne kadarını ve hatta nasıl anladığını bilme şansı olmuyor.
İnsan belli bir yaşa gelince, biriktirdiklerinden süzdüğü özlü sözleri sık sık kullanıyor. Benden daha önce defalarca duyulduğunu bildiğim böyle bir söz beynimde dönüp duruyor: "Duygusallık" ile kastedilen durum, işimizi yapmaya engel görülüyor olabilir, ama "Duygululuk" değil. İnsanız ve duygular bunu belirliyor. Şimdi, bu yazdıklarım da havada kaldı.
Böyle zamanlarda imdada yetişen "insana dair hikâyeler" oluyor. Anlatayım.
Bu sabahki hasta listemde yer alan isimlerden birini sırası gelince çağırdım. İçeri sağlıklı görünen bir adam girdi. Uzun boylu ve yapılıydı. Yalnız gelmişti. Şaşırtmadı. Bir hastaya eşlik eden yakını olması için mutlaka yaşlı olması gerekmiyor. Bu hastam gibi birçoğunun yanında ya karısı ya da yakın arkadaşı sıklıkla bulunur. Yine de yalnız gelmeyi seçenler de sıkça oluyor. İçeri girdiğinde, buyur ettim. Onun gelmesini beklediğim sürede daha önce gelip gelmediğine sistemden baktığımı ve polikliniğimizde değerlendirilmiş olduğunu öğrendiğimi belirttim. O zaman asistanımın bana danıştığını, bronkoskopisini de bu nedenle benim yapmış olduğumu gördüğümü de ekledim. Biyopsi sonuçları çıkmış ve o sonuçları bana göstererek bundan sonrasını benim hastam olarak devam ettirmeyi istediği için randevu almış.
Önceki muayene notlarına hızlıca bakarım ama onları aklıma yerleştirmem. İlk anda bir uyarı gerekiyorsa, önceki doktor muayeneleri ile bir yere gelindiyse bu notlar çok yardımcı olur. Ben de o yüzden çok ayrıntılı yazıyorum hastalarımla tıbbi görüşme ve muayene bulgularımı. Benden sonra o hastayla karşılaşan kişiye yol göstersin istediğim için, hatta benim sonraki karşılaşmalarımda hızla konuya hakim olmamı sağlasın diye böyle yapıyorum. Epey uzun zamandır en sonra kendime not bırakıyorum; sonrası için olasılıklar üzerinden planımı. Hastamın bilgilerinin en taze olduğu zamanda bunu yapmamın yararını sonradan görüyorum. Sevgili Eyüp Sabri Uçan Hocam "Hastayı en son gören hekim, en şanslı olandır" derdi. Bu şansı kendim ve meslektaşlarım için artırmaya çalışıyorum.
Önceki notlarına baktığımda bronkoskopisini benim yaptığımı, birebir izlediğim ve ilk dosyasını doldurduğum bir hastam olmamasına karşın bronkoskopideki temel bulguyu da not düştüğümü gördüm. Bu sık yaptığım bir uygulama değildir. Ancak beni çok etkileyen bir yönü olması gerekir. Bu hasta için birden fazlası varmış; hastanın 44 yaşında, gördüğüm ve biyopsi aldığım sol ana hava yolunu tamamen tıkayan bir kitle için bunun kanser olma olasılığının çok yüksek ve yerleşimi nedeniyle ameliyat edilemeyecek olması... Sonuçları getirdiğinde onu görecek hekime bu düşüncelerimi aktarmak istemişim.
Hasta dosyasını kendi tarzımda hazırladım. İlk defa bir doktora geliyormuş gibi, en baştan, her aşamasını öğrendiğim şekilde ince ince sorgulayarak ve not ederek. Konuya daha da hâkim olabildim. Hekimliğin teknik kısmı, sanat yönünü bu şekilde içeriyor. Hem biyolojik konularla ilgilenmede hem de iletişim köprülerini inşa etmede geçerli bu söylediğim. Bu kısmında taviz yok; en iyiyi yapmak zorundayız. Onun üstü doktordan doktora değişebilir. Hastası olarak karşılaşacağım doktordan beklentilerim neler diye düşününce; işinde iyi ve konusuna hâkim olması, iletişime açık olup güler yüzlü, nazik ve açıklayıcı olması, karşı karşıya olduğumuz o an için önceliğine beni koyduğunu hissettirmesi, hasta mahremiyetini önemsediği yönünde bana güven vermesi olarak sıralıyorum. Öyleyse ben de bu beklentileri karşılamalıyım.
Bugünkü hastam için sıra, biyopsi sonucu ile konan tanıyı açıklamaya geldiğinde, gözlerimi ekrandan ayırıp hastamın yüzüne çevireceğim kısacık sürede derin bir nefes aldım; biraz sonra bunun her mililitresine gereksinimim olacaktı. Kolay değil, hiç kolay değil, iki dudağın arasında, dilin ucunda bir başka insanın geleceğini değiştirecek bir ifadeyi tutmak. Olduğu yeri yakar, söylenme zamanını bekleyen bu sözler; sonra da düştüğü yeri... Bir an önce çıkarıp kurtulma isteği ile ben söylemezsem gerçek olmasın dileği arasında bir tereddüt anıdır yaşanan. Kaçış yok. Hem söylemekten hem de o haberi aldıktan sonra yaşanacaklardan kaçılamaz. Yıllar içinde deneyimle şekillendirdiğim üslupla akciğer kanseri olduğunu hastama söyledim. Hazır olduğu bilgiyi hazır olduğu zamanda vermeye, söylediklerimi algılaması ve anlaması için zaman tanımaya, umudu yitirmesine izin vermeden gerçekçi olmaya çalışarak tane tane açıkladım. Anladı, anlamadığı yerleri sordu, ben de açıkladım.
Yapmasını önerdiğim şeyleri anlattım. Sigara içiyordu; hem de uzun zamandır ve çok yoğun olarak. Bronkoskopi yapıldıktan sonra azalttığı halde 1 paketi 2, bazen 3 günde bitiriyordu. Hastalığının sigara içmesi ile kesin olarak ortaya konmuş ilişkisini onda suçluluk oluşturmamaya özen göstererek açıkladıktan sonra sigarayı bırakmasının tedavi başarısını olumlu etkileyeceğinden de söz ettim. Söz verdi; bana gibi ama aslında kendine. Ben ona bunun bir mücadele olduğunu, doktoru olarak yanında olacağımı söylemiş, onun da mücadelede gücünü, şansını yükseltecek adımları gecikmeden atmasını önermiştim. İçinin ve kafasının karman çorman olduğunu anlamak için müneccim olmaya gerek yok; eline yapacaklarını yazıp gerekli istek formlarını doldurduğumu da belirterek uğurladım. Sabahın ilk hastaları arasındaydı, arada geldi ama eksik bıraktığı bir aşama vardı. Yazdığım kâğıtta işaretledim ve yeniden gönderdim. Gelmesi öğleden sonrayı buldu. Bunlar günde birkaç kez yaşanan sahnelerdir, ne oldu da anlatmazsam olmaz duygusu yarattı?
Yeniden geldiğinde yanında yaşlıca bir kadın vardı. O odama sonradan girdi. Hastam başta yalnız geldiği için onunla yalnız konuşmam gerektiğini düşünerek tam yaşlı kadına uyarıda bulunacaktım ki açıklama yaptı: Annesiyim. Öyle kalakaldım. İçime kocaman bir yumruk oturdu. Birkaç saniye nefes alamadım. Ne diyeceğimi bilemedim. Profesyonel olacağız ve duygusallık bunun en büyük düşmanı ya, bu halimi belli etmemeyi başardım. Hızla üzerimden atmayı da... Anneyi de buyur ettim. Hastamla üstü kapalı konuştum. Başta ona verdiğim bilgilerin ne kadarını annesinin de öğrenmesini isteyeceğini bilemediğimden böyle davrandım. "Anneme de açıklar mısınız?" demesi ya da kendisinin açıkça konuştuklarımızdan bazı belirleyici ifadeleri kullanması bana işaret verebilirdi; bunlar olmayınca hastamın mahremiyetine saygı gösterdim. Ne yalan söyleyeyim işime de geldi. Altmışlı yaşlarındaki bir kadına, 44 yaşındaki oğlunun akciğer kanseri olduğunu söylemek kolay değil. Gerekirse yapılır elbette ama onun için kullanabileceğim gücü biriktirecek zamanım olmamıştı.
Anne bizi dinledi. Uzağa verilmiş bir tetkik randevusunu öne almak için ilgili bölümü aradım, bu isteğimi iletmem gereken kişi kısa süreliğine oradan ayrılmıştı. Biraz sonra aramam istendi. O sırada anne oğula bilgi verip ben diğer hastama devam ederken haberi kapının önünde beklemelerini rica ettim. Yanımda onlar olmadan konuştuğum kişiye, hastama verilecek tedavinin randevusunun bu tetkikin sonuçlanmasına bağlı olduğunu ve bir an önce tedaviye başlamasının önemini anlattım. Yoğun olduklarını, gelmeyen bir hasta, herhangi bir nedenle açılan bir yer olursa hastamı çağıracağını söyleyen sekretere teşekkür ettim. Bu bilgiyi de hasta dosyasına ekledim.
Kapımı açtım, dışarıda bekleyen hastama bu bilgiyi verdim ve eve gidebileceğini söyledim. O sırada anneye baktım. O zaten bana bakıyordu. Yüreğinin bir kuş gibi titrediğinden kuşkum yoktu. Elini uzattı. Sırtımı buldu. Orta yerinde küçük bir alanı usulca sıvazladı. Avuç içinden bir kor içimi eritti. Gülümsedim. Profesyonelim ya, evet bunu da başardım. Arkalarından bakmadım. Odama girdim. Anahtarı kilitte döndürdüm. Kapıya sırtımı dayadım. Dayandım. Dayanamadım. Ağladım. İçimdekini akıttım.
Biraz sürdü. Kapının kilidini açtım. İçimin kilidini açtım. Bir sonraki hastaya hazırdım. "Duygusal" davranmayacaktım elbette, ama duygulu olabilirim. Her duygumu fark etmek ve hakkını vermek bana iyi gelir; ben de başkalarına iyi gelebilirim böylece.
Ne de olsa insanım...
Yorumlar
İçinde insan sevgisi olmayan, mekanikleşmiş, "çağdaşlık" adı altında sevgiden anlayıştan yoksun bir iletişimi meslek rehberi edinmiş bir doktorun hastası olmak tüyler ürpertici.. Öte yandan sizin gibi birçok hekim olduğunu da biliyorum. Yaşadıklarınızı yazarak "neyi çoğaltmak istiyorsanız ona hizmet ediyorsunuz" Önünüzde yaptıklarınızdan dolayı saygıyla eğiliyor şiir ve öykülerin süslediği yüreğinizi selamlıyorum.
Selçuk Yüksel
Oysa Yetişkinler duygulanmak yerine düşünüyorlar. Duygulanmak lüks oldu
Hangi duygunun duygusalı olduğun önemli
Duyguları nasıl yaşadığın ve ifade ettiğin önemli
Eline sağlık
Neşe Nur User
İyi akşamlar.
Annenle birlikte okuduğumuz ve duygulandığımız yazın ile ilgili yorumumuzdur:
“Nasıl ve neyi biriktirdiğimizi bilmeden geçen belirsiz bir zamanın herhangi bir yerinde dışarı taşmasını önleyemediğimiz duygunun boyutunu anlamlandırmakta zorluk çekiyorum.” tümceni afili ve yer yer de muğlâk olarak tanımlayıp karşındakinin ne kadarını ve hatta nasıl anladığını bilme şansı olmadığından yakınıyorsun ya, “Dert etme. Lev Tolstoy, ‘Her şeyi, anladığım her şeyi, yalnızca sevdiğim için anlıyorum.’ diyor; sevenler anlar yani. Ayrıca bir Kızılderili atasözün de şöyle: ‘Bana söylersen unutabilirim. Gösterirsen anımsayabilirim. Ama beni de katarsan anlarım.’ ki bu da senin entelektüel kişiliğinin aynası gibidir” derim.
Senin "insana dair öyküler"in, hayatın içinde insan olabilmeyi öğrettiği için güzel ve yararlı. Okuyucun olarak yazdığın için teşekkür ediyoruz ve yüreğine sağlık diyoruz…
“Duygudan Mürekkep Ruhum” başlıklı yazında da senin cepheden entelektüel kişiliğinin aynasını görüyoruz. Ama itiraf edelim ki; hastanın annesinin elini uzatıp sırtının orta yerinde bulduğu küçük alanı usulca sıvazlarken avuç içinden bir korun içini eritmesi, 72 yaşlarındaki annenin ve babanın da içini eritir. Ağlamana dayanamayız. Ancak içine oturan ve birkaç saniye nefes alamamana neden olan o kocaman yumruğu içinden atman tesellimiz olur…
Carl Jung, “Duygu olmaksızın karanlık ışığa, kayıtsızlık harekete geçirilemez.” demiş. Bir Çin Özdeyişi de şöyle: “Duygularınızı kontrol edin, yoksa onlar sizi kontrol eder.” Sen bunları yaşama bakışınla doğruluyorsun. Ayrıca, aklını duygularının esiri yapmamakla ünlü Fransız yazar Honoré de Balzac’ın “Duygunun yanında, akıl daima adi kalır.” sözünü boşa çıkarma becerisini gösteriyorsun…
Bugünkü Azerbaycan'ın Gence şehrinde yaşamış 12. yüzyıl filozofu ve şairi Nizameddin İlyas Bin Yusuf veya Genceli Nizami (Nizami Gencevi), “İnsan ile insan arasında fark vardır. Bir demirden hem nal hem de kılıç yaparlar.” demiş. Sen, demirden nal yapan insansın. Bunun için seni yürekten kutluyoruz ve seninle gurur duyuyoruz…
Sevgilerimizle…
:) :) :)
Hem doktorluğun,hem insanlığın,hem öğretmenliğin harika,ama yazarlığın da tüm bunlarla yarışıyor açıkçası.
İnsan GÖKSEL,dost GÖKSEL,evlat GÖKSEL,doktor GÖKSEL,anne GÖKSEL,eş GÖKSEL ve yazar GÖKSEL,seninle nasıl gurur duyuyorum bilemezsin...
İyi ki seni tanımışım,iyi kiiii...❤
Huriye
Sizler gibi kanser hastalarına yakın olma ihtimali olan doktorlara bir kitabı tavsiye etmeyi düşünüyorum 5-6 aydır. Bu tavsiye edeceğim kitabı zaten 5-6 ay önce okudum. Kanser olduğunu öğrenen bir kişinin yazdığı kitap.
Kitaplarımı genellikle saklamam; veririm kime denk gelirse. Ama bunu sakladım. Allah korusun; kanser olmam inşallah. Ama o istenmeyen, o korkulan şey benim de başıma gelirse, kast ettiğim kitabı mutlaka tekrar okuyacağım.
Atlıkarıncada Bir Tur Daha - Tiziano Terzani
__Elisabeth Kubler Ross__