Buluşmaların İzi
Bir Hafta Gibi Bir Hafta Sonu
Hep denir ya sayı değil kalite önemlidir, nicelik değil nitelik. Ne kadar doğru. Hem de yaşama ait her konuda geçerli bu değerlendirme. Daha giderken biliyordum nasıl dolu dolu geçeceğini, ama güzel rastlantılar ve küçük yönlendirmeler de devreye girince beklediğimin çok üstünde bir hafta sonu programı oldu.
Aslında hepsini başlatacak bir gerekçe gerekiyordu. Sevdiğim, değer verdiğim, değer gördüğümü hissettiğim bir insanın nikahı bunun için biçilmiş kaftandı. Kalkıp İstanbul'a gitmek için olabilecek en güzel nedenlerden biriydi. Pazar gün, öğleden sonrası yazıyordu davetiyede. O zamana dek bir buçuk gün gibi bir süre, nelerle nelerle doldurulurdu. Düşünmeye koyuldum ve bir yandan da denk gelişine bırakmaya karar verdim.
Cuma günü mesai saatleri de dolu dolu yaşandı. Adım gibi eminim ki anlatmaya değer bir çok an yaşandı. Anlatılmayınca unutuluyorlar. Hemen yazamadım, yollara düştüğümden. Sonra da akış beni öylesine ele geçirdi ki değil yazmak, aklımda tutmaya çalışmak için bile olanağım olmadı. Paket program haline dönüşen hafta sonumun her bir ayrıntısı bellek hücrelerimi parselledi. Unutmamak için anlatıyorum olanak bulduğum/yarattığım ilk anda.
Uçak epey geç indi İstanbul'a. Başka zaman olsa pek çokları gibi eve girip dinlenme düzlemine geçeceğim bir saatte ben, bir buluşmanın telaşıyla yürek çarptırıyordum. Uzun zamandır görmediğim, çok özlediğim, her görüştüğümde arkamızdan koşan varmışcasına söyleştiğim, zenginleşip zenginleştirdiğimi hissederek yanından ayrıldığım bu genç kadın sabah durup dururken bana mesaj yazıvermişti: Bu hafta sonu İstanbul'a geliyor musunuz? Bilmesi olanaksızdı; birden aklından geçmişim. Bir önceki ya da bir sonraki hafta sonu sorsa yanıtım olumsuz olacakken bu kez sevinçle yanıt yazdım: "Geliyorum, hem de bu gece, bir, en fazla bir buçuk saat, senin evine pek uzak olmayan bir yerde yalnız başıma zaman geçirmem gerekiyor." Bu yazdıklarımın karşı tarafta oluşturduğu sevinç dalgasını bana da ulaştıran bir yazışma ile randevulaştık. Bir tür fal bakmak gibiydi; bu güzel rastlantı bana iki günün tamamına yayılacak güzellikleri fısıldıyordu.
Heyecanla buluşma yerine gittim, yollarda heyecanla beklendiğimi gördüm. Zaman kısıtlıydı; hemen konuşmaya koyulduk. Görüşmediğimiz dönemde yaşananları anlatırken hem birbirimizin yaşamını belleklerimizde güncelledik hem de kendi yaşamış olduklarımızın dışına çıkmakla, bakış açısına güvendiğimiz bir dostun yorumlamasıyla bazı ayrıntıları daha net ve gerçekçi görme olanağı bulduğumuzu şaşırarak fark ettik. Ne bir dedikodu ne boş laflar... Dolu dolu içtik birbirimizin ruhunu. Zaman yetmezdi zaten ya, üstüne bir de kısıtlıydı. Çabucak geçiverdi. Ayrılık zamanı geldi. Üzülmedik. Doymuştuk. Nicelik değil, nitelik sayesinde... nasıl olsa yeniden buluşurduk. Kim bilir hangi zamanda?
Özlediğim kahvaltılardan biri ile ertesi gün başladı. Yetişme telaşı olmadan, söyleşe söyleşe. Yaşama dair pek çok konunun üzerinden geçerek, fikir alarak, farklı bakışları ortaya koyup bir noktada uzlaşmanın yollarını geliştirerek... Yenen her bir lokmanın giderek daha lezzetli gelişine şaşarak...
Öğle yemeği için öyle bir randevum vardı ki beni diğer tasarıların hepsinden daha fazla heyecanlandırıyordu. Dayanamayarak, daha uçağa giderken takside telefon numarasını tuşlamış, buluşmamızın beni nasıl heyecanlandırdığını ona söylemezsem rahatlayamayacağımı hissetmiş, karşıdan açılmayınca kendimi yatıştırma uğraşına girmiştim. Uçağa doğru yürürken telefonum çaldı; baktım Üstün Hanım arıyor. Ben daha bir şey söylemeden, buluşmamızın onu nasıl heyecanlandırdığını duymak beni çok mutlu etti.
Bundan 3 ay önce, yılbaşı için İstanbul'a gittiğim sırada varlığından bile haberdar olmadığım bir insandı Üstün Hanım. O gece bizimle olacaklarını bildiğim, daha önce yalnızca bir kez görüşecek denli yeni tanıştığım iki arkadaşımın anneleriydi. Grup halinde bu buluşmayı ev sahibimizle uzun zamandır planlıyorduk. Son anda gelemeyecek olmalarının nedenini, annelerinin yoğun bakımda solunum yetmezliği tedavisi alması olarak duyunca çok üzüldüm. Büyük kızının telefon numarasını öğrenip onu arama nedenim yalnızca "biraz moral verebilirim belki," idi. Daha fazlası varmış. Ciddi sorunlar yumağı ile karşılaştım. Alanımla da ilgili olunca yardımım dokunabileceğini düşündüm. Ancak onları o kadar az tanıyordum ki onlar için inisiyatif almak, çok temel bazı konularda yönlendirme yapmak için cesaret bulamayabilirdim. Üşenmeden aramış olmam bir işaretti, geri kalan işaretleri de konuşmamız sırasında tümce aralarından toplamaya çalıştım. Önerilerimin karşılanış şeklinden, gerekçelendirerek anlatışımın yarattığı etkiden, ses tonundan, itiraz mı kabulleniş mi diye tarttığım tepkilerden edindiğim izlenim, yönlendirilmeye gereksinimleri olduğu yönündeydi. Çaresizdiler, onun verdiği bir şaşkınlık vardı üstlerinde, ama bu durumu yönetebiliyordum. Ateşin düştüğü yerde olmadığım için ben, neyin iyi olabileceğini biraz daha kolay görebiliyordum. Üstelik konu gerçekten de uzmanlık alanımla ilgiliydi. Gereken bağlantıları sağlayarak hastanın Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Uygulama Hastanesi yoğun bakımına nakledilmesini gerçekleştirebildim. Bu sırada akşam olmuştu. Hasta yerini bulmuş, uygun tedaviye başlanmıştı. Kızları biraz olsun rahatlamıştı. Ben de...
Ertesi gece yenecek yılbaşı yemeği için benim bir hazırlık yapmam gerekmiyordu. Konuk olarak gidecektim. Oyalanacak bir şeyler bulurdum kuşkusuz, ama hastanedeki, yoğun bakımdaki o hastayı ziyaret etmemin ve durumu ile ilgili bilgi vermemin, onun yaşama tutunmasına katkısı olabileceğini düşündüğümden bu isteğimi kızlarına ilettim. Sevindiler elbette. Onlarla gidip dönmem konusunda anlaştık. Hastaneye vardığımızda doktoru ile konuşup iznini alarak, kısa süre için hastayı görmek üzere yoğun bakıma girdim. O sırada bilincinin açık olması işimi kolaylaştırdı. Kendimi tanıttım, kötüleştiği için değil de daha iyi tedavi alacağına inandığımız için apar topar naklini gerçekleştirdiğimizi anlattım. Önce oradaki tedavinin niteliği hakkında biraz bilgi verdim. İşler yolunda giderse nasıl bir sürecin sonunda oradan çıkacağını, hangi noktalarda biraz sabır göstermesini beklediğimizi açıkladım. Yaşama tutunmasının önemini belirtirken, sürekli mücadele ile geçen yaşamını öğrendiğimde çok etkilendiğimi ve bu kez de başaracağına inandığımı söylemeyi ihmal etmedim. Doğruydu. Her ne kadar ilk kez karşılaşıyorsak da onu tanımayı çok istediğimi, yaşama ilişkin ondan öğreneceklerim olduğunu, bu nedenle iyileşip kaldığı yerden devam etmesi için elimden geleni yapacağımı ona söyledim. Gözleriyle konuştu; beni anladığını anladım. Uzattığım o dalı tuttuğunu gördüm. İçim rahatlamış olarak yanından ayrılabilirdim artık; "buradan çıktığınızda görüşürüz," dedim. Gözlerimizle sözleştik.
Sonrasında çok hızlı bir toparlama sürecine girdi. Yaşamaktan vazgeçtiği için ölen çok kişi gördüm meslek yaşamımda. Bilinçli bir bırakışla kayıp gittiklerini. Düzelme hızı bana Üstün Hanımın aramızda kalmaya ikna olduğunu gösteriyordu. İçten içe seviniyordum. Biyolojik açıdan gereğini yapan doktorları, sağlık çalışanları vardı. O da üstüne düşen kısmını yerine getiriyordu demek. Eve çıktığını duyuşum, teşekkür etmek için beni aramasıyla oldu. "Yoğun bakımda da söylediğim gibi, sizi tanımayı çok istiyorum," dedim, o da bunu söylediğimi anımsadığını belirtti. Artık fırsat kollamak kalıyordu geriye. Nikah için İstanbul'a gidecek olmam biçilmiş kaftandı. Evinde -onun doğal ortamında-, öğle yemeğinde -konuğu olacağımız bir kutlama yemeğinde- ve kızları, torunu ile birlikte -benim de artık onlardan biri olduğumu onaylayan bir ritüelde- buluşacaktık. Törensiz olmuyor. Anlamlandırmak, kodları yeniden yazmak için böyle düzenlemeler gerekiyor.
Masaya yerleştirilmiş servis tabaklarından bizim tabaklarımıza Üstün Hanım dağıttı yemekleri; biraz daha alın, ama bakın bu çok lezzetli, iki kaşık daha koyacağım çekmeyin tabağınızı diye diye... Özel tarifi olduğunu düşündüğüm irmik tatlısını da ikişer dilim yedirdi hepimize. Sohbete katıldı. Anlattık dinledi, anlattı dinledik. Gençlik yıllarından başlayarak her tür sosyal sorumluluk projesinde yer alışını, sivil toplum örgütlerinde kurucu roller üstlenişlerini dinlemek büyük bir güdülenme kaynağıydı. Ayrıca değişik bir neşe hepimizi sarmıştı. Yaşadığımız anın mucizesi bütün hücrelerimize işlesin diye telaşsız bir ilgiyle her sözcüğün peşinden koşuyorduk. İşte o sırada bütün buluşmanın en vurucu kısmı geldi. Kaçınılmaz bir şekilde bana karşı duyduğu minneti dile getirdi. Böyle hissetmesini anlayabiliyor, ama hak vermiyordum. "Yaşamaya karar verdiğiniz için asıl ben size minnettarım; siz bunu seçmeseydiniz ne yapsak boşuna olacaktı."dedim. Bilgece gülümsedi. Fotoğraflardaki genç kız halinde, uzaklara diktiği gözlerinde gördüğüm ve çarpıldığım dingin kararlılıkla bana baktı. "Size baktım ve kızlarıma, doktorlarıma, hepiniz benim için uğraşıyor, öylesine çırpınıyordunuz ki yaşamazsam bu emeklerinize yazık olacak, diye düşündüm. O emeklerin karşılığını görmeliydiniz." dedi. Bu andan diğer kızları ne ders çıkardı bilmiyorum. Benim için çok değerli bir yaşam dersi saklıydı söylediklerinde: Ben insanlar için emek harcamaya var gücümle devam edeyim; vazgeçmeden, umutsuzluğa kapılmadan. Onlar da emeklerimi boşa çıkarmak istemeyebilirler; bunun için uğraşmaya değer...
Üstün Hanım, henüz dışarı çıkamadığı için dilediği gibi bir armağan bulamadığını söyleyerek sandığında kim bilir ne zamandır bu günü beklediğini düşündüğüm bir ipek fular verdi bana. Siyah beyaz, eşmerkezli helezoni desenler içeren bu fuları hemen boynuma taktım. Deseni anlatmak için önerilen bu tanımlamaya bakarak, birbiri ile böylesi kısa zamanda ve böylesi güçlü bağlar kuran insanların, ortak bir merkez etrafında farklı şekiller çizen kimseler olması gerektiğini düşünüyorum. Hoş bir "bilinç sürçmesi" değil mi?
Sırf bu anlar bile yeterdi hafta sonumu, anılar hazinesinin en paha biçilmez parçası haline getirmeye. Daha yarısı bile değil oysa.
Akşam yemeği için iki genç insan ile buluşacaktık. Eski ve harabe bira fabrikası kentsel dönüşüm kapsamında yenilenmiş, şık restoranlar haline getirilmişler. Sair zamanda çok da heves etmeyeceğim bu mekan, bir arada olacağımız güzel insanların tanıştıkları yermiş. Yaşamıma çok yeni giren, ama bu zamanda paylaştığımız özel anlar nedeniyle benim için çok değerli oluveren genç bir kadının, akademisyenin, yazar adayının gönlünü çalan delikanlı ile bizi tanıştırmak istemesi nedeniyle oraya gittik. İki güzel insan bizi masamızda karşıladılar. Mekan da güzeldi; hakkını vermeli. Söyleşi hepsinden güzel oldu; ilginçtir yenen her bir lokma birbirinden daha lezzetli hal alıyordu zaman ilerledikçe. Birkaç saat içinde anlatılara hayatlar girdi, birbirine bakan gözlerdeki aşk ve tutkunun kırmızısı ara ara çakarken bu armağanın üzerine titremek, beslemek ve yaşam boyu tadını çıkarmak için yer yer öğütler, yaşananlardan demlenmiş öneriler yerini buldu. Yeniden buluşma dilekleriyle ayrılırken özel insanlarla tanışmak, insan tanımak ile ilgili düşünüyordum bir yandan, "yaşın kemale ermesinin -hadi öyle diyelim- bir göstergesi, artık tanıştıran değil de kendisine tanıştırılan kişi olmak sanırım," diye kendi kendime gülümsüyordum.
Cumartesi böyle geçti. Pazar günü de dolu doluydu. Ama ben anlatmayı burada bırakıyorum. Okuyanları da şu ana dek yazdıklarımla baş başa bırakarak geri kalanını sohbetlerde dile getirip canlı tutmayı, bir başka yazıya dek saklamayı tasarlıyorum.
Kısacık sürelere sığan, koca koca anılarınız olsun. İz bıraksınlar. Anlatın ki bizde de izleri olsun.
Not: Adının yazıda geçmesine, fotoğrafımızın burada yer almasına da izin veren sevgili Üstün Küsefoğlu'na teşekkürler. Hem bu izin içim hem de -ve daha da çok- bana bunları hissettirdiği için...
Eşmerkezli helezoni desenleri olan siyah beyaz fularım da kucağımda.
©Göksel Altınışık Ergur
yayınlanma tarihi: 2.4.2018
Yorumlar
Halil Cibran, “Anımsamak bir tür buluşmadır. Unutmak ise bir tür özgürlük…” demiş. lgnazio Silone de, “İnsan özgürlüğü başkasından dilenemez, özgürlüğü kazanmasını bilmesi gerekir…” demiş…
Senin buluşmalarını unutmamak için yazarak anlatmaların, kazanmasını iyi bildiğin özgürlükle dostlarını anımsatma yoluyla buluşturmak ve hep birlikte doyasıya tekrar yaşamak gibi. Bu birlikteliğe biz de katıldığımız için mutluyuz…
Ben yazıyı kısa buldum; devamını beklemek uzun gelecek diye belki de… Annen, Ömer Seyfettin’i anımsadı; buluşturman için teşekkür ediyor…
Yüreğindeki sevgi artarak çağlasın ki çok insan onunla şifa bulsun inşallah…
İçten sevgilerimizle…