Mozaik

Bugünün Mozaiği

Hayatın renkleri canlı; renklerin çeşitliliği, benzemezlikte bütünleşmeleri ve bir araya gelişlerindeki uyum bana çok iyi geliyor.

Orta yaşın üzerindeki hastam, doktor kızı ile geldi. Altı aydır ara ara görüşüyoruz. Başta akciğer kanseri kuşkusu ile telaşlı bir şekilde gelmişlerdi. Aslında telaşlı olan kızıydı; hastama bu olasılık söylenmemişti. İlk aşama için bunda sorun görmedim. Nasılsa ben hastamla her olasılığı konuşuyorum. Bunun için de tartarak ilerliyorum; hazır olduğu bilgiyi hazır olduğu zaman vererek. Elim nabzında oluyor yani. Randevu ayarlanacak, gelecek, muayene süresi geçecek... Bir kez yürek ağza geldiyse bu zaman, görecelik teorisine göre ömür gibi gelir insana.  Sonra zaten süreci ben devralıyorum. İlk gelişinde o bu hastamla da görüşmüştüm, yanında getirdiği tetkikleri iyice inceleyip yenilerini yapmıştım. Akciğer enfeksiyonu olma olasılığı bana göre daha yüksekti. Durumu iyice anlattım. Tedaviye yanıt vermezse ileri inceleme yapacağımı söyledim. Sonraki kontrolünde en önce ben sevindim. Çünkü ekrandan akciğer tomografisini ilk gören bendim. Ama hemen onlara da müjdeledim. Küçücük bir nokta dışında hiçbir olumsuz bulgu kalmamıştı geride.  Bunun ne anlama geldiğini anlattım. Sigarayı bırakmayı başardığı için kutladım. Yeniden başlamamasının neden önemli olduğunu iyice açıkladım. O küçük noktanın kontrolü için bir süre sonra yeniden gelmeliydiler.İşte o gelişleri bugündü. Sorunu yoktu. Yalnızca sigara içmeye yeniden başlaması ve eski düzeyde devam ettirmesi dışında... Bırakamıyorum, diyordu. Kendisinden umudunu yitirmişti. Bu ciddi bir sorundu. Bu kez öykü alma, muayene ve tetkikler için uzun süreye ihtiyacım olmadığı için bütün zamanı bu konuya ayırabilirdim. Büyük bir şans yakaladığını bir kez daha açık açık anlattım. Neden korkmuştuk, şimdi bu kötü olasılıktan nasıl da uzaktık... Önündeki yaşam yıllarını artırmak, onları da da sağlıkla yaşamak için sigara ile bağını kesmeliydi. Bir dahaki sefere korkumuzda haklı çıkmayı ne benim ne de kızının isteyeceğimizi, onun ise zaten önceliklerini alt üst edecek bu duruma düşmemek için uğraş vermesinin anlamını açıkladım: "Sizin gibi tümör düşünülerek gönderilen başka hastalarım da var. Böyle 10 hasta geliyorsa ancak üçünde enfeksiyon olduğu için baştaki kaygılar boş çıkıyor ve sevinebiliyoruz. Görüyorsunuz ya gerçekten şanslısınız."  Küçük Prens ne kadar haklı; büyüklere sayılarla anlatmalısınız. "Demek 10 kişide 3 kişi ha! Yeniden sigarayı bırakmayı deneyeceğim." dedi. "Biliyorum başaracaksınız, bu şansınıza sahip çıkacaksınız," diyerek yüreklendirdim. Bir ay sonraki kontrolünden önce başarırsa da müjdeyi vermek üzere araması için sözleştik. 

Bir kadın hasta.  Yanında kızı ile geldi. Genç ve hoş bir kadın. Annesinin muayene faslı bittikten sonra çantasından iki kitabımı çıkardı, imzalamamı rica etti. Gelmeden okumuş. Kendisi de çocukluğundan beri hastalıklarla uğraştığı için hasta hikayeleri kitabımı okurken çok zorlanmış. Ama dayanmış ve geçen gece bitirmiş. Sevmiş. "İş arıyorum; hep de hastanelerde buluyorum ne hikmetse. Ama buralarda uzun süre kalamıyorum ki çalışayım; boğulacak gibi oluyorum." dedi. Aslında bunların beynimizde kendi önümüze koyduğumuz engeller olduğuna, düşünme şeklimizi değiştirirsek o duvarları aşabileceğimize inandığımı, dahası deneyimlerimle bunu defalarca kanıtladığımı söyledim. Bakışını değiştirmenin bir yolunu bulmasını önerdim ve bir sürü sağlık sorunu yaşıyorken, hastanede çalışması durumunda tanıdıkları aracılığıyla daha kolay yardım alabileceği gibi bir bakışı benimseyebileceğini örnek verdim. Üzerinde düşüneceğini söyledi. Annesi kitabımı severek okuduğunu, hem zaten okumayı çok sevdiğini ekledi. Televizyon programlarında izlerken konuşmasını, anlattıklarını beğendiği bir yazar olursa hemen adını yazdığını ve kitaplarını kızına aldırdığını söyledi. İlk bakışta bir okumasever olduğunu tahmin edemediğim için, özellikle de bu önyargımdan dolayı utandım. Aslında çevremde entellektüel görünümlü birçok kişinin "ben pek okumam" diye neredeyse hava attığını da aynı anda anımsayıverdim. İçimden bir saptama yaptım: "Kitap sevgisinin kimde olduğu bilinmiyor demek" Ona "Eylül ayında yeni kitabım çıkacak." dedim. Gözleri parladı. Sanırım...

Bir başka kadın hasta. Nasıl heyecanlı ve nasıl dirençli... Her an itiraza hazır, bir yay gibi gerilmiş... "Elinizdeki tetkikler birkaç olasılığa işaret ediyor. Akciğerinizdeki sorunun ne olduğunu bulabilmek için basitten karmaşığa doğru giden sırada bazı incelemeler yapmam gerekecek" dediğimde, "Şögren Sendromu var bende; ondandır, başka neden olacak?" dedi.  Kesin bir yorum yapamamamın nedenlerini ona iki kez anlattım. O da aynı tümceyi iki kere daha kurdu. Dedim ki "Hanımefendi, ben o kadar kesin konuşamıyorum. Siz madem bu kadar eminsiniz, neden bana sormaya geldiğinizi öğrenebilir miyim?" Bana çok güvendiğini, birkaç kişiden birden benim adım verildiği için geldiğini söyledi. Sonra kendiliğinden ekledi: "Tamam, size teslimim." İtiraz sırası bendeydi: "Öyle teslim olma, teslim alma değil işimiz, ben size açıklamalar yapacağım ve aklınıza yatarsa önerimi gerçekleştireceğiz. Kayıtsız şartsız teslimiyet beklemiyorum sizden." dedim. Anlaştık. Bayramdan sonra bronkoskopi yapacağız, kan tetkiklerinden bazıları o zamana belli olur zaten. İyi bayramlar'laştık.

Son hastamın solunum testini getirmesini beklerken içeri uzun boylu bir erkek girdi. Neşeli, aceleci ve sağlıklı görünüyordu. Tam "sizin kaydınız yok" diyecektim ki elindeki iki kitabı fark ettim. İkisi de hasta hikayeleri kitabım. Kitapları bana uzatırken kim olduğunu söyledi. "Tanıyamamış olmanız doğal, sağlıklı görünüyorum değil mi?" Anımsar gibi oldum. "Geldiğimde çok bitkindim ve nefesim sıkışıktı o zaman." dedi ve hemen ardından iki erkek adı söyledi, kitapları torunları adına imzalamamı istedi. Biri 7, diğeri 2 yaşındaymış. Ne diyeceğimi bilemedim, imzalamaya koyuldum. Bu sırada hızlı hızlı kendi hikayesini anlattı. Onurlu bir yaşamın ipuçlarını yakaladığım bu film şeridinden birkaç sahneyi belleğime kazıdım. Bir gün yazmak üzere... Zamanımı almak istemeyen, ama bu paylaşım anını da olabildiğinde uzatmaya çalışan bir hali vardı. Kitaplar eline geçer geçmez yanıma gelmiş, okumaya zaman bulamamış. Okuyunca ararım, dedi.  Arayın mutlaka, dedim. Böyle bir dedenin torunlarının kitaplığında yer alacak olan kitaplarımı usulca okşayıp yolculuklarına uğurladım. 

Bunlar dışında daha sıradan birçok karşılaşma anı vardı. Can sıkıntısı, hayal kırıklığı, beklenti, neşe, doyum ve içe atma gibi hepimizin günlerinde olan anlar... Aralarına serpiştirilen bu güzel renklerse bana iyi geldi. Belki şu an size de.. 

Kendi renklerinizi aklınızdan bir geçirin diye bunları anlattım. Arkanıza yaslanıp tadını çıkarın. Günün yorgunluğu böyle çıkıyor.

©Göksel Altınışık Ergur

yayınlanma tarihi: 13.6.2018








Yorumlar

Mübüsch dedi ki…
Gökselcim,gecenin bu saatinde,torun hazırlıklarıyla ilgili,bugün için yaptığım planların hepsini uygulamış olarak,huzur içinde yatmaya gidecektim ki,son bir göz attığım Facebookta senin bugünkü blog yazını gördüm.Elbette okumadan yatamazdım.
Hastalarına,bir doktordan çok,bir anne,bir kardeş,bir dost gibi samimi ve ilgiyle yaklaşımın ve onlarla ilişkilerin,sana bir kez daha ''İYİ Kİ VARSIN'' deme şansını verdi bana...
Gökselcim,İYİ Kİ VARSIN,iyi ki yaşamda yollarımız kesişti,iyi ki senin gibi İNSAN bir DOKTORU tanıdım,seni çoook seviyorum...
Müberra
Unknown dedi ki…
Sevgili Göksel’imiz,
Merhaba.
Yazılarını önce ben okuyorum ve bu arada yorumumu da yazıyorum. Hem okuyup hem yazıyorum yani. Sonra annene okuyorum. Ve yorumumu beğenirse gönderiyoruz.
Bu yazının başında hayatın renklerinin çeşitliliği, benzemezlikte bütünleşmeleri ve bir araya gelişlerindeki uyumun sana iyi geldiğini okuyunca anneni düşündüm: Son birkaç gezi yazın üzerine yazılarının türü “gezi yazıları” olabilir demişti de… Ama türünün adı ne olursa olsun hepsi güzel. Güzel tarafı, iyi bir insan hekim olman ve kendinden okuyucuya ister hekim, ister hasta, ister hasta yakını, ne olursa olsun iyi insan olmanın erdemini kendinden yansıtman.
Kitaplarını alıp imzalatanların artmaya başlaması, yazılarında verdiğin mesajın hedefine ulaştığı ve görevini yaptığını göstermesi bakımından anlamlı, senin yazarlığının da başarılı ve gelecek vaat ettiğinin işareti gibi…
Tebrikler ve sevgiler…
Ama en önemlisi de sağlığın; dikkat et ve onu iyi koru, Allah da nazardan saklasın inşallah!
:) :) :)
Sevgili Müberra Öğretmenim, güzel sözleriniz benim için çok değerli... Ben de sizi çok seviyorum.
Bir tür günlük oldu aslında bu. Küçükken yazardım ama anlatacak bir şey bulamazdım, yaşananlardaki değerin özünde yattığını, ancak gönül gözüyle bakınca görülebildiğini o zamanlar bilmiyormuşum. Şimdi blog sayfası bunu, tam da içime sinen şekilde yapmamı sağladı. En çok doyum veren kısmı da tarihe not düşmek. Sonradan asla unutmam denen ne çok yaşanmışlığın unutulup gittiğini gördüğüm için şimdi bu kayıtlama işi beni çok doyuruyor. İşte artık unutulup gitmeyeceğini, okuyanlar arasında gereksinimi olan birisine dokunacağını, ben de daha sonraları okuduğumda her defasında yeniden yararlanacağımı biliyorum. Desteğiniz çok değerli...

Bu blogdaki popüler yayınlar

KLASİK MÜZİK KONSER ADABI

İlginin İzi

Ben istemedim ki sürprizi, kedi istedi...