Mini Mini Birler
Mini Mini Birler
Ne güzel aranıp sorulmak... "Yazmıyor musun? ", "Yazıyorsun da ben mi kaçırıyorum diye telaşlandım." diye sorulması. Yazamıyorum. En azından size. Yoksa ben aklımdan hep yazıyorum. O nedenle de başına oturunca sözcükler akıveriyor.
Sırada birkaç böyle anlatı olsa da ben araya giren konunun önceliğine kapılıp size anlatmak için klavyenin başına geçtim. İçimde kalmasın diye, içime sığmayacak denli coşkuya neden olduğu için.
Ders yılı başladı. Oldukça da hızlı. Aktif eğitim sistemi içinde farklı rollerimiz oluyor. Hem üçüncü sınıflara "kliniğe giriş uygulaması" hem beşinci sınıflara "göğüs hastalıkları staj dersi" hem de birinci sınıflarla ilk günlerinin deneme probleme dayalı öğrenme oturumu.
Akademisyen olmanın en güzel yanı, öğrencilerim ve asistanlarımla geçen zamanlar. Hasta bakmak için akademisyen olmama gerek yoktu. Araştırma yapma kısmında kendimi aşmayı istesem de bunu dilediğimce başaramadım henüz. Ama eğitmenlik, yıllar geçtikçe daha bir sarıyor beni. İzge Abim yıllar önce, "Senin baban öğretmenlikten doktorluğa geçti, sen doktorluktan öğretmenliğe geçecek gibisin," dediğinde "Fizik kanunu, madde yok olmaz!" demiştim. Bu sözünü de özgün iltifatlar koleksiyonuma yerleştirmiştim.
Bir sürü hikâye anlatabilirim yıllar içinde biriktirdiğim. Bunu sözlü olarak yapıyorum. Öylesi de çok keyif veriyor bana. Dinleyici kitlesi, anlattıklarımın daha çok dokunacağı insanlar oluyor: Yakın çevrem, diğer öğrencilerim, asistanlarım...
Pazartesi günü WhatsApp gruplarından birine gelen mesaj ile başladı bir haftadır süren "içim içime sığmama" halim. Akciğer kanseri konseyimizin grubuydu. Aramıza yeni katılan bir meslektaşımızın telefon numarası paylaşılıyordu ve isim tanıdıktı: Canan Karan. Bundan en az 10 yıl önce, birinci sınıfının ilk günlerinde benim grubumdaki öğrencilerden biriydi. İki ay boyunca birbirini tanıyan, seven, yolları kesiştikten sonra da ara ara haberleşerek sürdüren iki kişiydik. Diğer birçok öğrencim gibi... Okulda altı yıl boyunca takip etmekten, sonra da güzel haberlerini almaktan dolayı mutlu olduğum genç meslektaşlarım gibi... Aradan geçen zamandan sonra bir kez daha bir aradaydık. Birlikte hasta takip edecek, birbirimize meslektaş olarak da destek olacaktık. Nasıl büyük bir gurur, nasıl özel bir doyum... Bu işe kendini adamış olanların başka hiçbir işte bulamayacakları kadar büyük bir doyum hem de.
Bir gün sonra bu kez Instagramda bir paylaşım. Eski bir öğrencim, sevgili Kıymet Karagöz'den. Şiir kitabımdan, İnsanca şiirimin fotoğrafını çekip koymuş. Altındaki yazı bir ömre bedel: İnsanlar vardır; hayatınızın bir dönemine dokunurlar. Siz çok sonra anlarsınız neleri değiştirdiklerini.
Bu sabah birinci sınıf öğrencilerimle tanıştıktan sonra onlara bir gün hangi koşullarda karşılaşabileceğimizi bunlara benzer örnekler vererek anlattım. Onlara dedim ki "Ben sizin yanınızdayım; bunu aklınızdan çıkarmayın. İyi yetişmenizi önemsiyorum. Sizi düşündüğümden değil, son derece bencil bir duygu bu. İnsanlar bencildir ve ben istisna değilim. Sizin iyi yetişmenizi önemsiyorum, çünkü siz benim, çocuğumun, torunumun doktorları olacaksınız." Evet, aranızda bu yazdıklarımı okuyan eski öğrencilerim varsa çok tanıdık gelebilir bu sözüm. Yıllardır söylüyorum, siz de nasibinizi almışsınızdır. Fena mı oldu? İçinizden kim bilir kaç tanesi gelecek rotasını çizerken bu ve benzeri yaklaşımlarımdan etkilenmiştir.
Doğru bildiğim ilkeler var; işimle ilgili. Bunları öğrencilerime, asistanlarıma aktarmayı önemsiyorum. Kendimi gerçeklemek yanında varoluşum için gerekli bu. Ölümsüzlüğün garantisi.
Bana yaşama geliş nedenimi anımsatıyor böylesi olaylar. Hepimizin en az bir nedeni olmalı; hatta birden fazla olduğuna inanıyorum. Bir tane olması, bütün bir yaşam için büyük israf olmaz mıydı?
Ailemden başlayarak öyle özel insanlar bana altın tepside sunuldu ki bu hayatta, yolumu aydınlattılar, rehberim oldular, yanımda yer aldılar. Şimdi kendimi şanslı hissetmenin ötesinde bir borç gibi görüyorum. Başkaları için o tepsideki kişi olmaya çaba harcamayı...
Kendimi kaptırdıkça gelişiyorum, dönüşüyorum, hafifliyorum.
Özgürleştirdiğim kadar özgürüm...
© Göksel Altınışık Ergur
Yayın tarihi: 27.9.2018
Yorumlar
Merhaba.
Biz, yakın takipçin olduğumuzdan ve yoğun programını bildiğimizden "Yazmıyor musun?", "Yazıyorsun da ben mi kaçırıyorum diye telaşlandım." diye sormuyorduk, ama yazılarını da özlemiştik ki; yazdığın haberini alınca mini mini birler gibi sevindik ve yazını bir solukta okuduk.
Baştan belirteyim ki İzge abinin deyişinin bir basamak üstünü özgün iltifatlar koleksiyonuna yazmanın zamanıdır; sen, doktorluktan öğretmenliğe geçmekten ötedesin; doktorlukla birlikte babanı geçtiğin gibi, bilgeliğe doğru gidiyorsun ve böylece ölümsüzlüğü garantilemiş gibisin, yürekten kutluyoruz…
Umarız ki; “yolumu aydınlattılar, rehberim oldular” dediğin özel insanlar da senin yanında olmaktan dolayı kendilerini şanslı hissediyorlardır...
Başarılarının devamı ve esenlik dileklerimizle…
Sevgiler…
Annen ve baban
Selamlar sevgiler
Pınar Tunç Oken
Selçuk Yüksel