Bir Gece Oturması Alternatifi*



Tevfik Fikret, hakkında ana hatlarıyla bilgi sahibi olduğum bir şairimizdi. Şiirlerinin bazılarını, özellikle Halûk’un Defteri’ni biliyordum. Galatasaray Lisesi’ne gittiğimde Tevfik Fikret Salonunu görüp büyülendikten sonra onun bu lisede uzun yıllar müdürlük yaptığını öğrenmiştim. Yaptıklarıyla ilgili anlatılanları dinledikçe, gençlere, eğitime ve bilime verdiği değer farklı ortamlarda konuşuldukça ilgim yenilendi. Uzmanlık derneğimizin benim sorumluluğumda olan kutlama ve anma mesajlarından geçen bayram için olanını hazırlanırken derneğimizin fotoğraf yarışması ikincisine bakıyordum ki Halûk’un Bayramı şiiri aklıma geldi. Buldum ve yeniden okudum. Telif hakkını ihlal etmemek için ilk birkaç dizesiyle birlikte fotoğrafı bayram mesajı halinde düzenleyip derneğimiz adına paylaşmayı önerdim:
Baban diyor ki: 'Meserret çocukların, yalnız
Çocukların payıdır! Ey güzel çocuk, dinle;
Fakat sevincinle
Neler düşündürüyorsun, bilir misin? ...

Evet, ağır ve hüzünlüydü; ama yaşamdaki birçok an da öyle değil mi? Bilir misin sorusunun ardından koydum üç nokta ile okuyanlarda devamını okumak için bir istek oluşturmak da istedim. İnsanların kendilerinden başka koşullarda yaşayanları da düşünmesine aracı olur diye düşünmüştüm. Tıpkı yeni bayramlığına sevinen Halûk’un bu halini görünce içine bir hüzün çöken Tevfik Fikret gibi... Öte yandan, sevincin yalnız çocukların payı olduğunu da anımsamamız (bir söz oyunuysa “yalnız kalmış çocukların”)  iyi olmaz mıydı? Oradan aldım yeni bir okuma alanına taşıdım bütün bunları.

Bu sırada ya rastlantı ya da düşün birliği sonucu eşim “Ben artık Tevfik Fikret gibi bir ümidim gençlerde kaldı diye düşünüyorum,” dedi. Elbette sevinci pay biçtiğimiz çocuklar, onlardan yetiştirdiğimiz gençler elbette “gelecek” ile eşanlam olacaktı. Bir şiirinde geçtiğini hayal meyal anımsadığım bu ifadeyi ardım buldum bu kez: Ferdâ…  
Gençler, bütün ümîd-i vatan şimdi sizdedir.
….
Yükselmeli, dokunmalı alnın semâlara;
Doymaz beşer dedikleri kuş, i’tilâlara...
Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır;
Durmak zamânı geçti, çalışmak zamânıdır!”

Şiiri eşimle birlikte okuduk. Üzerine düşünürken bir süredir farklı tasarılar (kültürel geziler, belli bir tarihsel tema kapsamında turlar, kitap önerileri vb.) halinde konuştuğumuz bir konu yeniden gündemimize geldi. Çevremizdeki gençler arasından, okuyan, düşünen ve bu halleriyle hem beğenimizi hem de onlar için farklı paylaşım ortamlarını hazırlama sorumluluğunu kendi kendimize yüklememize yol açan iki genci anımsadık. Madem biz de ümidimizi gençlere bağlamıştık, bunun için üzerimize düşeni yapmalıydık. Bilgileri güncelleyecek, birbirimizden öğrenmenin keyfine varacaktık. Düşünsel bir paylaşım ortamını donanımlarımız ve gereksinimlerimiz üzerinden elbirliği ile kurmak kesinlikle bize de çok iyi gelecekti.

Bilge ve İbrahim Ök’ün, yaşıtlarının pek çoğuyla karşılaştırılınca dikkat çeken düzeyde ve içerikte okuyan, biriktirdiklerini ifade ederken de dağarcıklarının zenginliğini ortaya koyan kızları Ayça ve Defne’den söz ediyorum. Düşlediğimiz ortamı paylaşmak için iyi bir başlangıç noktası olacağını düşünmemize neden olan, onların daha önceki sohbetlerimizde sorularıyla bilginin peşine düşerken nasıl içten davrandıklarına tanık olmamızdı. Sonuçta bu öneriyi Ök ailesine ilettik. Beklediğimiz gibi istekle kabul gördü. Gece oturmasının yaygın olarak yaşanan şekline bir alternatif olacak ilk buluşmamız için yakın bir tarihi ve üzerinde konuşmak üzere “Aydınlanma Çağı’nın hazırlanışı ve yaşanışı” konusunu belirledik. İçinde öyle bileşenler vardı ki yaşamı ve insanı algılarken işimize yarama olasılıkları çok yüksekti.

Bunun üzerine hazırlanmaya başladık. Bizler konuyu okuyacaktık, ama söyleşinin dümeni Ali Ergur’un elinde olacaktı. Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi olan bir kişiden böylesi bir amaçla yararlanmamak ya değer bilmezlik olurdu ya da egoya yenik düşmek… O da bu konumun hakkını verdi doğrusu.  Aydınlanma Çağı’na giden süreci, müziğin dönüşmesi üzerinden, hatta anlattıklarını daha iyi kavramamızı sağlayacak örnekler dinleterek anlattı. Toplumsal dönüşümün betimleyici, ayrıca da keyif veren bir belirteci olarak müzik bize gerçekten de güzel bir zemin hazırladı. Sorularımız ve katkılarımızla bizler de anlatının birer parçası olduk. Her birimiz eteğimizdeki taşları dökerken heybemizi doldurmanın keyfini yaşadık. Nereden mi biliyorum? Sonrasında bu gece oturması alternatifini hep beraber sahiplenip sürdürmek istediğimizi söylerken ifade ettiklerimizden…     

Haluk’un Vedâı’nda oğlu üzerinden tüm gençliğe seslenişiyle biz de onlara seslenerek bitirelim:

“Bize bol bol ziyâ kucakla getir:
Düşmek etrâfı görmemektendir.”


* 104. ölüm yıldönümünde Tevfik Fikret’in anısına saygıyla

Yayınlanma tarihi: 19.8.2019
©Göksel Altınışık Ergur




Yorumlar

Ece ünlü dedi ki…
Çok güzel kalemine sağlık... biz şimdilik basit haliyle oğlumla yapıyoruz bu oturmaları.. Geceleri elimizde birer top dondurma eşliğinde dünyayı değiştiriyoruz çoğu defa❤
Muammer Kardeş dedi ki…
Bir zamanlar benim düşlediğim şeyi yapmışsınız..Ünlü şair ve yazarların yazdıkları mektupların bir döneme ışık tutmaları, bir şiir, roman veya öykünün doğuş öyküsü.. Bunları akşam oturmalarında konuşsak ne güzel olur derdim..
Böyle bir ortamı kaçırmış olmak biraz içimi burktu ise de birilerinin benim düşümü yaşıyor olması güzel geldi...
Bir başka oturum, bir başka yazar, şair..
Devamını dilerim.
Ben de Tevfik Fikret ile bitireyim..

"Bugün yine açız" diyordu peder..
Ne çare kader.."

Bu blogdaki popüler yayınlar

KLASİK MÜZİK KONSER ADABI

İlginin İzi

Ben istemedim ki sürprizi, kedi istedi...