CORONICLE (Korona Notları) IX- Birkaç güne sığanlar
Son günlerde yazmadım. Yazmaktan
sıkıldığım, vazgeçtiğim için değil, günler bir rutine dönüştüğü için. Geçici
olduğunu düşündüğüm için telaşlanmadım. Öte yandan daha önce anlattıklarımın
devamı geldiği için zaman güzel de geçti.
Servis
sorumluluğu nedeniyle bir hafta boyunca işlerim çok yoğundu. Günlük olarak
bölüşmüyoruz bu işi, çünkü hastaların seyrine hâkim olmak ve hızlı müdahalede
bulunmak için bir süre izlemek gerekli. En yorucu kısmı o teferruatlı giyinme,
soyunma ve sık sık elleri dezenfekte etme. Önceden yatan hasta vizitine gitmek
ne kadar kolaymış. Önlüğünü sırtına geçir, odandan çık, 5. kata git ve vizite
başla. Şimdi ne aşamalar var öncesinde ve sonrasında. Hepsi bir yana tulumlar
terletiyor, maskeler nefesi kesiyor hatta kendi karbon dioksitini solumaktan
boğaz ağrısı ve hafif sersemlik de yapıyor. Dayanıyoruz elbette, bizi
koruduğunu bildiğimizden önlemleri asla gevşetmiyoruz. Aynı odada hastaların
akciğer görüntüleme bulguları, dosyaları ve tetkik sonuçlarına baktığımız
sırada da birbirimizden uzak duruyoruz. Üç ayrı bilgisayarda, paylaşılan
dosyalardan herkesin aynı görüntüye bakabilmesi, birkaç göz olarak kontrol
etmek olanağı buluyoruz. Zaten o sırada da maskeliyiz. En yakınımdan virüs
geçmez diye bir kural olmadığına göre...
Bu
hafta hasta sayısı azaldı ve daha hafif hastalar var. Geçen haftadan bana
devredilen riskli bir hastamın da seyri olumlu gitti. Hatta bugün evine
kavuştu. Sevincim sonsuz.
Umberto Eco'dan konuşurduk ve eşim Gülün Adı'nı yeni bitirdi. Ben daha önce okumuştum. Ama ayrıntıları anımsamıyordum. İkimizi ortaklamak için filmini izledik ve çok hoşumuza gitti. Beni etkileyen diyalogdan o kısmı yakalamak için geri alıp tam o sahneyi alt yazısı için fotoğrafladım. Üzerinde düşünürün diyerek... Düşünüyorum ara ara aklıma geldikçe...
İki gün önce bir operet izledim. Neşeli ve rengarenk: Şen Dul. İzlemek hoştu, özellikle vurdumduymazlıklarını izlemek. Yapamayacağımı bile bile... Böyle dönemler ve insanlar vardı diye düşündüm. Şimdi de olduğunu gözden kaçırarak... Tıpkı kızımın küçükken, iyi ki çocukların dövüldüğü eski çağlarda dünyaya gelmemişim, deyişini anımsadım. Gülümsedim. Ona ve daha çok da kendime.
Umberto Eco'dan konuşurduk ve eşim Gülün Adı'nı yeni bitirdi. Ben daha önce okumuştum. Ama ayrıntıları anımsamıyordum. İkimizi ortaklamak için filmini izledik ve çok hoşumuza gitti. Beni etkileyen diyalogdan o kısmı yakalamak için geri alıp tam o sahneyi alt yazısı için fotoğrafladım. Üzerinde düşünürün diyerek... Düşünüyorum ara ara aklıma geldikçe...
İki gün önce bir operet izledim. Neşeli ve rengarenk: Şen Dul. İzlemek hoştu, özellikle vurdumduymazlıklarını izlemek. Yapamayacağımı bile bile... Böyle dönemler ve insanlar vardı diye düşündüm. Şimdi de olduğunu gözden kaçırarak... Tıpkı kızımın küçükken, iyi ki çocukların dövüldüğü eski çağlarda dünyaya gelmemişim, deyişini anımsadım. Gülümsedim. Ona ve daha çok da kendime.
Dün
gece Metropolitan Opera'da La Traviata izleyeceğiz diye açtık, ama saat farkını
kafamda bir türlü oturtamamış olacağım ki onun bittiğini ama "At-home
online gala" hem de canlı olarak karşımıza çıkıverdi. Birbirine sırayı
bayrak teslimi gibi devrettikleri kurguda hem orkestrayı hem de opera
sanatçılarının aryalarını dinledik. Malta'dan, Kanada'ya, oradan Amerika'nın
farklı eyaletlerine, İspanya'ya, İsviçre'ye, Moskova'ya, Almanya'ya... Ne kadar
şanslıyız, dedim durdum. İçimde yatışmayan bir coşku... Korona virüs nedeniyle
kaybettikleri bir viyola sanatçısı için viyola sanatçıları birlikte, ayrı ayrı
şehirlerde çaldılar. Muazzam bir anma... Veda... Vedalar da artık uzaktan...
Halen
bu galanın izlenebilir şekilde aktif göründüğünü fark ettim. Dört saat dört
dakika sürmüş. Koskoca, köklü Metropolitan Opera bile zor durumda. Bağış
istiyorlar. İnsanı sanattan çıkarınca, sanatçı ya da izleyici olmadığında,
binalar, kurumlar anlamını yitiriyor. Bu salgın bize onu da göstermedi mi?
Yollar, görkemli binalar, köprüler, daha niceleri, yani hepsi betondan,
çelikten olan o yapıların anlamsızlığını gördük. Yatırımın insana, eğitime,
bilgiye, bilime, tarım dahil, hatta özellikle tarım da içinde olmak üzere
üretime, sanayi üretiminde dışa bağımlılıktan ve kamuya ait üretim alanlarının
çoğaltılmasına yapılmasına en çok gereksinim duyduğumuzu anladık. En azından,
bir kısmımız... Bu farkındalığı nasıl yayabileceğimizi kara kara düşünüyoruz.
Konuşuyoruz, yazıyoruz, anlatıyoruz, örnek oluyoruz. Elimizden geleni
yapıyoruz. Zamanımız için bu sorumluluğumuz var. Farkındayız.
Dün
geceki galanın sloganı #thevoicemustbeheard yani #sesduyulmalı; öyle sesimiz
duyulmalı. Varlığımızı kanıtlamanın, düşündüğümüzü, akıl yürüttüğümüzü, deneyim
biriktirdiğimizi, dersler çıkardığımızı, bunların hepsini başkalarına
aktarmanın yolu bu... Sesimin duyulmalı, söylediklerimize inanılmalı.
Cassandra'nın Laneti mitolojik anlatısı geldi yine aklıma. O kadar sık gelir ki
artık çağrışım alışkanlığı yaptı. Apollo'ya geleceği görebilme yeteneği
karşılığında onunla beraber olacağı vaadinde bulunan Cassandra, bu yeteneği
kazandıktan sonra vaadini yerine getiremeyeceğini söylemesi üzerine
Apollo tarafından lanetlenir. Evet, gelecekte olacakları görecektir. Ancak,
söylediklerine kimsenin önem vermemesi, onlara kendini duyuramamak, gelecekle
ilgili uyarılarını iletememekle lanetlenir. Çığlık atıp da bunun duyulmaması,
üstelik insanların zarar görmesini engelleyememek nasıl kahreder insanı...
Sesler duyulmalı; üstelik o sesler, yaşamdan, insanca yaşamaktan, doğayla
uyumlu bir bütün haline gelebilmekten yana olmalı... Kulağımı açtım, sesleri
bekliyor, dinliyor, kendi sesimi bulmaya çalışıyorum.
Bugün
Pazar... Aslında günlerin ne olduğunun da bir anlamı kalmadı. Her biri
diğerinin benzeri, ince ayrımlarda keyif saklı. Bugünün bu keyfi de
intörnlerimizden gelen, COVID-19 ile ilgili bir sunum yapmam konusundaki talebi
karşılayabilmem oldu. Yine online olarak buluştuk. Bu kez çalışma odam,
sevdiğim, özlediğim öğrencilerimle doldu. Aile hekimi dostlarım ve asistanlarım
da katıldılar bize. Bildiğimi, biriktirdiğimi anlattım. Bunun da bir tür üretim
olduğunu kabul ederek... Bilgiyi elden ele geçirmenin üretken gücüne hizmet
ederek...
Şimdi
videonun montajını yapıyorum, paylaşıma açmaya hazırlanıyorum. Bu süreçte
teknik anlamda da ne çok yeni kazanımım oldu. Bir de söyleyip durduğum gibi
beynimde nöronların bağlantıları arttı. Bir an boşluk bulunca, editörü olduğum
bültene gelen bir yazıyı okudum. Hafta başında gönderilmişti, ama okumak için
zaman bulamamıştım. COVID-19 geçiren arkadaşım Çağla, o süreçte tuttuğu günlüğü
bizimle paylaşmak için göndermiş. Okuduğumda çok etkilendim. En çok, her tür
duyguyu en içten şekilde dile getirmesinden ve gönül gözüyle süreci
değerlendirerek yaptığı saptamalardan etkilendim. Hemen aradım onu. Haziran
ayını beklemez bu yazı, dedim. Bültenin çıkmasına neredeyse bir buçuk ay vardı.
Oysa anlatılanlar günceldi, şu dönemde birçok kişinin hayata bakış açısını
değiştirmesine, yalnız olmadığını hissetmesine ya da şanslarını görebilmesine
yardımı olacaktı. Dizgi işine amatörce soyundu, yazıyı ve fotoğrafları dizdim
ve paylaştım. Hızla güzel yorumlar aldık. Medyada çalışsaydım "burnumun
iyi koku aldığını" söylerlerdi sanırım. Etkili olacak, beğeni toplayacak
paylaşımları, projeleri seçebiliyor olmalıyım. Uğraştığım işlerin geri
dönüşleri böyle düşünmeme yol açıyor. Oysa ben sadece sezgimi biledim, kendi
beğenimi daha çok dinler oldum ve bu empati duygusu genele yansıtılabilir oldu.
Bana da iyi gelmesi cabası. Zaten o yüzden insanlara iyi gelecek olanı
sezebilir, seçebilir ve teknik konulardaki yeni ortaya çıkan merakım ve şansım
sayesinde şekillendirebilir oldu. Bu kazanımı da buraya not etmiş olayım.
Yoğunluğuma
şaşıranlara söylediğim gibi, bir köşede oturmayı seçmedim çünkü yaşamı
seviyorum. Evet, enerjimi aldığım en temel kaynak yaşam sevincim. Üreterek var
oluyorum, sizlerden yansımalarla çoğalması da cabası...
Sesim
duyulsun istiyorum. Söyleyecek söz biriktirmek bu nedenle önemli. Yazdığımı
noktalayıp yaşama dönsem iyi olacak. Birikip taşana dek...
©Göksel Altınışık Ergur
Yayınlanma tarihi:
26.04.2020
Yorumlar
Yazın harika! Yüreğine ve emeğine sağlık.
Yazının sonunda yaşam sevincinin enerji kaynağı ve üretme eyleminin var olma biçimi olduğu mesajın iyi uymuş.
İnsanların senden öğrenecekleri çok şey var.
Kendine iyi bak…
Selamlar, sevgiler, sağlıklar, mutluluklar, kolaylıklar ve başarılar…