CORONICLE (Korona notları) VI- Zincirin eksik halkası olmamak
Hep söylerim; akademide olma nedenim, öğrencilerim ve asistanlarım.
Hastalarıma
iyi hekimlik uygulamaları kapsamında doğru bildiğim zamanı ve ilgiyi sunuyorum.
Bunun bile bir ucu, hekimlik zanaat ve sanatını gelecek nesillere iletme
hevesime dayanıyor. Öğrencilerimle staj zamanlarında bir araya geldiğimizde hep
şunu söyledim: Benim önceliğim sizsiniz. Staj boyunca, her işimi sizinle
buluşmalarımıza göre ayarladım. Ders söylenen saatte başlar. Söylenen saatte
biter. İş disiplinim, kendime saygımla doğrudan ilişkili ve tabii şimdiden
meslektaşlarım olarak gördüğüm sizlere saygımla da. Aynı titizliği göstermenizi
beklerim. Bu süre içinde benden olabildiğince yararlanın. Ben meslek eğitimi ve
hem yaşama hem de mesleğimizin biyolojik alanı dışında kalan kısmına bakışımı
paylaşmak konusunda verici olacağım. Siz de alıcı olun. Talebe, talep edendir.
Talep edin. Karşılığını göremezseniz itiraz edin." Öğrencim olmuş olanlar
bu kapsamdaki sözlerime tanıklık ederler. Ayrıca eklerim: "İyi yetişmenizi
önemsiyorum. Bu sadece sizi düşündüğüm için değil. İnsan, bencil bir varlık ve
ben de istisna değilim. Siz iyi yetişmelisiniz, çünkü ileride benim, ailemin,
torunlarımın doktorun olacaksınız." Bu giriş ile başlar derslerim.
Öte
yandan arada şu ifadeyi kullandığım olur: "Bu bir yerde benim işimin
parçası. Size eğitim vermek. Aslında işimin çok da sevdiğim bir parçası. İyi
yapmaya zorunluyum, ama ben sıkılarak değil eğlenerek yapmayı seçiyorum. Siz de
bana katılırsanız, mutlu olurum." Eğlence dediğim elbette saz söz değil.
Anlatılan hikâyelerle renklenmesi... Elim nabızlarında kontrollü ilerlerim;
kaygılanmalarını istediğimde kaygılandılar mı, coşku duymalarını istediğimde
coşku bulaştı mı, üzüntü veya daha iyisi hüzün insanca duygululuğu hatırlattı
mı, iyi sonuçlanan bir hikâye doyum sağladı mı, şaşırtmak istediğimde bunu
başarabildim mi? Yüzleri bana yanıt verir. İlgileri, doğru yolda olduğumu
gösterir. Şimdiye dek suistimal edildiğine hiç tanık olmadım. Öyle dozunda
güleriz, neşeleniriz ki hemen arkasından "iş"imize dönebiliriz. Saygı
ve değer gördüğünü hisseden genç benlikler, saygı ve değer vermeyle yanıtlar.
Eğlencenin
bir kısmını, hatta büyük kısmını "çıkartma" ödülü oluşturur. Bundan
10 yıl önce, akademisyenlerden oluşan bir kursiyer grubunun Amerikalı
eğitmenimiz Sonia Buist'in sunumunu etkileşimli yapmak için kullandığı bu
yöntemin kendi üzerimde ve kurs alan her unvandan insan üzerindeki güdüleyici,
çocuklaştırıp bizi kavrayıverici etkisini deneyimlediğimden beri kullanıyorum.
Anlatılacak kısmı anlatırken sorular soruyorum. Elimde taşıdığım türlü çeşit
çıkartma, onlardan çok benim için. En kolayı, anlatıp geçmek... Ama anlaşılmayan
yer kaldı mı, yanlış bilinenler var mı, sınıfın ilgisi sürekli ve benim
üzerimde mi sorunlarını yanıtlamaya engel. Oysa soru sorup önlerinde hazır
ettikleri isimliklerine bu çıkartmalardan yapıştırmakla bir hareket oluyor. O
sorulara yanıtları ne olursa olsun çıkartmayı alıyorlar, çünkü onlara
"Öğrenmek için buradasınız, bilmemenizden çok öğrenme uğraşınız olmaması
beni hayal kırıklığına uğratır. Hepsini biliyor olsaydınız bu sıralarda
olmazdınız, diplomanızı verir, sizinle vedalaşırdım." diyorum. Başta burun
kıvırdıkları çıkartmalarıma, birbirlerininkine imrenerek bakarken, benden daha
güzel veya büyük olanı almak için yarışırken bir de bakıyoruz hem öğrenmişiz
hem de eğlenmişiz.
Staj
haftası biterken de şunu söylerim: "Yaşam bana çok özel insanları gümüş
tepside sundu. Birçok konuda örnek aldığım, meslekten ya da yaşamdan dersler
edindiğim insanlar... Sık sık andığım, böyle derdi, o olsa böyle yapardı dediğim
rehberler. Şimdi ben, birilerinin gümüş tepsisinde oturan o kişi olmak
istiyorum. Bana dokunanların ölümsüzlüğü benim sorumluluğumda. Zincirdeki eksik
halka olmak istemem. Sizlerin arasında da beni bir kol boyu uzağa, sizden
sonraya beni taşıyacaklar olacaktır. Benim ölümsüzlüğüm de sizin elinizde..."
Bunları
bugün neden anımsadım?
İnternet
ortamında elli altı öğrencimle buluştuk. Uzaktan eğitim yapılacağı belli olunca
yetkililer bunu için slaytlarımızın pdf halini istemişti. Ben de slayt okumak
yetersiz, onun yerine kaynak kitaplar okunsa daha iyi. Dersin benim tarafımdan
verilmesinin anlamı, slaytlar üzerine anlattıklarım, deneyimlerimden
aktardıklarım diyerek bu dönem anlatacağım dersleri, ayrıca da uygulamada
gereken bazı konuları görseller üzerine anlatarak videoya çevirmiş ve youtube kanalımdan paylaşmıştım. Geçen dönemden bir öğrencime, arkadaşlarına duyurması
için ricada bulunmuştum. İki yeni grubun başkanı bana ulaştı. Baktım istekliler
ve ders yapmanın alternatif biçimleri için bir arayış içindeler bir grup
kurduk. İlk buluşma için bu günü belirledik. Buluştuk. Doksan kişinin elli
altısı benimleydi. Odama doluştular. İlk dersin konuşmasını yapıp bir plan
sundum. Türk Toraks Derneği'nin Öğrenci kitabının linkini yolladım. Onlar, ders norlarıyla birlikte kitaptan da okuyacaklar, videoları izleyecekler ve biz internet sınıfımızda
belli aralarla buluşacağız. Onlara deneyimlerimi aktaracağım. "Yanınızdayım," dedim, "ben her zaman yanınızdayım." Evlerine tıkılmış, belirsizlikle boğuşurken
umudunu yitirmiş olan pırıl pırıl gençler vardı karşımda. Geleceğimiz. Onlara,
biz bunu en iyi şekilde yapacağız merak etmeyin dedim. Duymaya ihtiyaçları
varmış, açık kameralarda rahatlamayı gördüm. Bana da iyi geldi. Özlemişim
öğretmenliği... Çıkartma işi kaldı bir tek, o da borcum olacak. Salgından sonra
benimle hasta bakmaya geldiklerinde madalya gibi takacağım her birine.
Koşullar
ne olursa olsun, durup birbirimize bakmaya, bir araya gelmeye, yeni koşulları
yararımıza çevirmeye çalışmalıyız. Ucundan tuttuk, bakalım nasıl daha iyiye
eriştireceğiz?
Durdum
ve geçmişime baktım, gümüş tepsilerin çokluğu gözümü kamaştırdı.
Üzerindekilerin varlığı yüreğimi ısıttı.
Durdum
ve geleceği hayal ettim. Tepsi üzerinden dünya gözüme pek güzel göründü.
©Göksel
Altınışık Ergur
Yayınlanma
tarihi: 19.4.2020
Yorumlar
Sevgili Göksel’imiz,
Merhaba.
Senin öğrencilerini özlediğinden daha çok biz de seni ve gece geç vakitlere kadar yazıp paylaştığın yazılarını özlüyoruz, kavuşunca da çocuklar gibi seviniyoruz. Bu arada kendini çok yorduğunu, uykusuz kaldığını, iyi dinlenmediğini düşünerek üzülüyoruz; bilgin olsun.
Bu yazını sabah erken saatte görünce heyecanla açıp giderek annene okudum ve boşboğazlık yapıp “bana kızıyorsun, ama Göksel de gece benim olduğum saatlerde çevrimiçi” deyince annenin tavrını tahmin edersin. Aman kendine dikkat et, üzülme ve üzme.
Sadede yani yazın için yoruma geleyim artık: Staj haftası biterken öğrencilerine söylediklerin içinde geçen “Zincirdeki eksik halka olmak istemem.” tümcesini okuyunca, senin misyonun ve vizyonun yazı içeriği ile birleştirildiğinde yazının başlığının “Zincirin Eksik Halkası Olmamak” yerine “Zincirin Eksik Halkasını Tamamlamak” olmalı diye düşündüm. Çünkü sen, hastalarına iyi hekimlik uygulamaları kapsamında doğru bildiğin zamanı ve ilgiyi sunma konusunda öğrencilerin ve asistanlarına rol model olabilmiş bir akademisyensin. Sevgili Kızın Özge bunu çok önceden, henüz 17 yaşında iken fark etmiş ki doğum gününü “Zaman işlemiyor sana / Huzur duruyor, neşe duruyor / gençlik duruyor ruhunda / Ve ruhun insanlara taşıyor / serin bir su gibi / hayatlarının en sıcak anında / İşte tam da bundandır / meleklere benzeyişin.” dizeleriyle kutlamış. Ne güzel demiş ve ne iyi etmiş sevgili Özge! Bu vesileyle tarihe not düşeyim; kendine bakabiliyor olmasından, beslenmesine özen gösterecek şekilde üşenmeden, hevesle yemekler yapmasından, derslerine disiplinle katılmasından, çalışmasından, tasarımla ilgili imdat dediğimiz yerde koşuvermesinden gurur duyduğumuz Sevgili Özge’miz, Okuduğum ilkokul için harika bir logo tasarlayıp yaptı ve gönderdi ki ben de onu bugün profil resmi yapacağım.
Dünyaya tepsi üzerinden değil, yıldızların yanından bakmalısın, çünkü sen Göksel’sin…
:) :) :)