CORONICLE (Korona Notları) X- Gizli kalmış yeteneklere salgın fırsatı
Kaç
yazıdır şu teknik konuda kendimi geliştirdim, bu yönümü de keşfettim, salgında
ne yaşadığım değil daha çok neye dönüştüğüm önemli diye. Bugün ilginç bir
deneyim daha ekledim bu kapsamda...
Malûm
kalabalık yerlerde bulunmak sakıncalı. Toplumsal hareket kısıtlaması içine ilk
giren yerler arasında kuaförler ve berberler vardı. Kahveler kapatılınca,
özellikle erkeklerin mahalle berberlerinde buluşup söyleşmeye başladıklarını
birkaç yerden duymuştum. O nedenle anlamlı bir kısıtlama oldu. Öte yandan
çocukluğumdan beri tanıdığım ve ne zorluklar yaşadıklarına tanık olduğum
kuaförler, berberler var. Bu mesleğin, günübirlik kazanç konusunda önemli bir
örnek olduğunu düşünüyorum. Kazandığı günlük gelir ile hem geçim sağlıyor,
kira, çocukların okulu, barınma, ısınma, beslenme vs. bütün temel yaşam
gereksinimlerini karşılıyor hem de çoğu işveren de olduğundan sigorta
primlerini ödüyor. Benzer meslekler çok fazla... Evinde kal diyoruz, bunda da
çok haklıyız. Çünkü bulaşmayı önlemekten başka salgını durduracak etkili bir
yöntem henüz yok. Ne tedavi ne de aşı anlamında... Demesine diyoruz da geçim
derdine düşen, o kazanca muhtaç olan insanların rahat bir nefes alması
sağlanıyor mu; ona bakmıyoruz. Bunu sağlayacak toplumsal kurum devlet.
Vatandaşının sosyal refahını garanti altına alması gereken o merci. Kapalı dükkânları
görünce içimde bir sızı oluyor. Ne yaptıklarını düşünüyorum. Keşke elimden bir
şeyler gelse, diyorum. En fazla sesleri olup haykırabiliyorum.
Saç
ve sakal işleri acil ihtiyaçtan sayılmadı. Fırınlarda, marketlerde, hatta
bankalarda fiziksel mesafeye uyularak, tek tek hizmet alınarak, giriş çıkışa
dezenfektan konarak, içeri maskesiz girilmez denerek çalışma sürdü. İyi de
oldu. Ama insanlar kendi görüntülerinden huzursuz oluşlarına, aldırmazlığa
vurup hırpaniliği normalleştirerek ya da kendi çözümlerini yaratıp aynalarla
barışarak tepki veriyorlar. Benim açımdan bir sorun olmadı. Beyaz saçlarımı
sevdiğim ve hiç boya kullanmadığım için salgından kısa süre önce kestirdiğim
saçlarımın özlediğim uzunluğa erişmesini sabırla bekliyorum. Her gün online bir
ortamda görünür olduğum için de süslenme zevkini bırakmıyorum. Ancak, saçlarını
-olan saçlarını diyeceğim, çünkü o böyle demeyi yeğliyor- kısacık kestirmeyi
alışkanlık edinmiş, azıcık uzasa emektar berberine koşan eşim çok huzursuzdu.
Tıraşını her gün olması benim için bir mutluluk kaynağı, çünkü ben de sakal ve
bıyık taraftarı değilim. Yüzün güzelliği açıklığında bence... Saçlarının
uzaması hoşuma gittiyse de işe ensenin katılması benim için de tahammül
sınırını aştı. Online alışverişle aldığımız saç kesme makinesini bekletme,
temizleme ve dezenfeksiyon işlemlerinden geçirdikten sonra bugün iş başa düştü.
Hafta
başı, ama ben bütün hafta her gün çalıştığım için dinlenme zamanım başladı. Bu
nedenle evdeyim. O zaten online derslerle ve okuma-yazma etkinlikleriyle evden
çalışmasını sürdürüyor. Aldı beni bir heyecan. İlk defa saç keseceğim. Nereden
başlayacağımı bilmiyorum. Her zaman yaptığım gibi kullanım kılavuzunu okuyayım
istedim. Otomatik çeviri sistemlerinden biri kullanılmış olmalı, hiç ama hiçbir
şey anlaşılmıyor. Çin malı, Çinceden çeviri sanırım. Yeniden sezgilerime dönmem
gerekti. Eşim yüreklendiriyor. "Yemekte ve benzer alanlarda elinin ölçüsü
hep tutmaz mı, yine öyle olacak!" diyor. "Rahmetli babaannem 'kökü
bende değil mi?' derdi; haklı, kökü bende, sen telaş yapma!" diyor. En son
"Ne kadar kötü olabilir? Dışarı çıkmıyorum zaten" dediğinde ilk kez
itiraz ediyorum: Benim göz zevkim ne olacak? Ben söylemeden de pek çok duygumu
hisseden sevdiğim, elbette onca çabayı beni düşündüğü için gösterdiğinden bu
serzenişe birlikte gülüyoruz.
Velhasıl,
Arka balkona düzeneği kurup her tür önlemi aldık. Silinebilir bir sandalye,
saçların etrafı kirletmeyeceği şekilde dökülmesi için sırta, omuzlara örtü vs.
ayarladım. İncelediğim aleti çözdüm, nereden başlayacağımı planladım ve
başladım. Her bölgeyi oraya özel inceleyerek planlamamı hayata geçirdim.
Neredeyse hiç saç dönmeden, onları da tutam halinde bir örtüde toplayıp işimi
tertemiz bitirdim. Hiç kullanmadığım allık fırçamla ense kısmını da
temizleyince işlem tamam oldu. Sonra hayran hayran eserimi
seyrettim. Böyle bir deneyim hem beni mutlu hem de eşimi rahatlattı.
Yanları hızlı uzuyor, iyice kısaltabilirmişsin, dediğinde ona yanıtım bu
kendine güvenin eseriydi: Nasıl olsa alet elimizin altında, uzadıkça
keseriz.
Sonrasında
Bilgi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi öğrencileri ile canlı ders
portallarında can dostum Pınar Pazarlı Bostan ile söyleştik. Korona günlerinde
hayattan söz ettik. Düşünce ve algılarımı, baş etme yollarımı paylaştım,
kendimce bazı önerilerde bulundum. Daha önce beni ağırlamışlardı ve çok
sevmiştim öğrencilerini. Bu sefer kimseyi görmedim, birkaç kişiyi ancak duydum.
Pınar karşımdaydı, onunla söyleşiyor gibiydim. Bir tür tiyatro sahnesi gibi,
izleyicilerin olduğu kesim karanlık... Biz repliklerimizi söylüyorduk, aslında
karşımızdakiyle diyaloğu sürdürüyorduk ama dinleyenlerin varlığı ve onlara
dokunma, onlara nüfuz etme, onlardan yansıma olasılıkları bunu diyaloğun çok
ötesine geçiriyordu. Monolog, diyalog terimlerinden yola çıkarak
"Polilog" diyesim geldi. Yunanca yazın kurallarını eşime danıştım.
Birkaç sözlük karıştırdı. Tahmin ettiğim gibi böyle bir sözcük yokmuş. Dert etmedim.
Polilogia varmış ve çok konuşmak demekmiş, duymazdan geldim. Kastettiğim o
değildi. Kültürün en temel öğelerinden dilin gereksinim duydukça
zenginleştirilmesi mümkün değil mi? Tam da onu yaptım. Aslında şimdi
"gevezelik" yapmış olduk. polilogia... Çok sözün azı, Pınar'ımın
öğrencileriyle bir araya gelmek bana iyi geldi. Yansıması da gecikmedi. Çok
sevdiğim eski bir öğrencim şu mesajı gönderdi: "Bu
bilgilendirici söyleşi için çok teşekkür ederim, hocam; hem Pınar hocama hem
size. Sizinle bir arada olmak çok keyifliydi, bu süreçte bilgisayarım yanımda
olmadığı için telefon üzerinden katılabildim ve ses konusunda sıkıntı yaşadığım
için size düşüncelerimi oradan iletemedim. Ancak yine
de mesajla yazmak istedim. Aslında siz hocalarımız gibi ön saflarda çalışamasak
da herkesin bu sürece farklı farklı katkı sunabileceği fikri üzerine uzun
süredir düşünmediğimi fark ettim. Bunun üzerine önümüzdeki süreçte bol bol
düşüneceğim. Emeğinize sağlık, sevgiler." Hemen Pınar'a söyledim; işte bu,
söyleşiye başlarken aklımızdan geçen sonuçlarından biri hemen önümüze düştü.
Bir kişi bile çok anlamlıyken, birden fazlası olduğuna kuşkumuz yok. Dünkü
yazımda, "ses duyulmalı" dememiş miydim?
İçimde
işler yapmanın saadeti... Gidesim var ırıpların çalkantısında. Şimdilik o ancak
düşlerimde. Neyse ki düşlerim hep yanımda...
©Göksel Altınışık Ergur
Yayınlanma tarihi: 27.04.2020
Yorumlar