CORONICLE (KORONA NOTLARI) I-Tarihe not düşmek
Ah, nasıl yapabildim, bu kadar uzun
süre nasıl susabildim?
Yoğundum,
evet. Ama bu bir gerekçe olabilir mi? Yoğunlukta uyumayı ihmal ediyor muyum,
uyanınca yüzümü yıkamayı, ellerimi yıkamayı (hem de sürekli), yıkadıktan sonra
krem sürmeyi, sabahları hiç yapmazken kahvaltı yapmayı, kalabalık ortamlardan
uzak durmayı ihmal ediyor muyum? İşimle ilgili yeni bilgilerin peşinde koşmayı,
edindiğim bilgileri paylaşmayı ya da insanları uyarmak için bilgilendirme yapmanın değişik
yollarını bulmayı da asla ihmal etmiyorum. Öğrenmeyi bıraktım mı? Mücadele
etmeyi, yılmamayı kenara bıraktım mı? Hepsine hayır, kocaman bir HAYIR... O
zaman yazmayı nasıl geri plana itebildim?
Üstelik
böyle bir zamanda...
İçinden
geçtiğimiz döneme "Turnusol Çağı" diyesim var.
Öyle
güzel ayırt etmemizi sağlıyor ki insanları, daha önceden tanıdıklarımızı, tanıdığımızı
sandıklarımızı, tanımamakla eksik kaldıklarımızı...
Mesafeler
fiziksel anlamda açıldı. Birbirini görmeler, yanına gelip gitmeler seyreldi,
hatta kesildi. Yokluklarını hissettiklerimiz eleğin üzerinde kalıverdi. Ekip
olduğumuzu bilmediklerimizle sıkı bir işbirliği başladı, ekibimizde olur
sandıklarımızın esamesi okunmadı. Bu değer kaybına kişilerin kendisi neden
oldu. Akla yatkınlaştırarak kendilerini bu mücadele sürecinin dışında tutanları,
turnusol kâğıdının lifleri üzerine bırakıyorum. Kırmızı ya da mavi değil,
renkleri silikleşiveriyor. Dünyamdan siliniveriyorlar. Saygı duymadığım kişiyi,
yaşamımda neden tutayım? Gördüklerimle hayal kırıklığına düşsem de sonunda
kırılacak o hayalleri kurmuş olmanın asıl hata olduğunu öğreniyorum.
Sosyal
mesafe ve toplumsal hareket kısıtlaması kavramlarına kendi adıma harfiyen
uyuyorum. En yakınlarımdan başlayarak çevremde böyle sorumlu davranan insanlar
olmasından da büyük mutluluk duyuyorum. O kadar içime işledi ki bu önlemleri alarak yaşamak, eskiden kayıt edilmiş videolarda yan yana oturan, birbirine sokulan
insanlar gördüğümde bile kaygı hissedip bunu nasıl yaparlar, enfeksiyon
kapabileceklerini ya da bulaştırabileceklerini nasıl düşünemezler diye
huzursuzlanıyorum. Benim gibi insanlar olduğunu da duyuyor, onları uzaktan gözlüyorum.
Bütün bunlar bana bir yanılsama yaşatıyormuş; geçen günlerde sokağa çıkma yasağı ilan edilince anladım. Bu yasağını duyar duymaz, ne olup bittiğini anlamaya çalısmadan son iki saati yiyecek, içecek,
kuru yemiş ve ne yazık ki sigara almak için değerlendirmeye koşan, üst üste,
dip dibe, kavgalı gürültülü bu alış verişlerini yapan, arabalarına atlayıp
yolları tıkayan insanları görünce aklımı kaçıracağımı sandım. Kazandığımız
küçük küçük zaferlerle koca pandemiye kafa tutarken üzerimize korkunç bir çığ
kütlesi düştü gibi hissettim. Şimdi tek dileğim, aslında salgının hız kestiği
bir dönemde, gerçekte enfekte olmayanların dışarı çıkma çılgınlığına kapılmış
olması ve baş edebileceğimizin üzerinde bir bulaş yaşanmadığı için önümüzdeki
haftaların bize korktuğumuz hasta yoğunluğunu yaşatmaması... Diğer bir dileğim
de, bir daha böyle tedbirsizliklere tanık olmamak...
Güzel
şeyler de oluyor. Hem de bol bol...
Operalarla
büyümedim, hatta elli yaşına dek toplasanız en fazla beş operaya denk
gelmişimdir. Bunun kültürünü edinmedim, varlığıyla gönenmedim, yokluğunu fark
etmedim. Son yıllarda bir hareketlenme vardı; olsa da güzel bir opera izlesem
demelerim başlamıştı. Yine de olanak yaratmak için koşullarımı zorlamamıştım.
Karantina zamanlarında dünyanın en ünlü opera kurumları önceki kayıtlarını
ücretsiz erişime açtı. En ünlü operaları, evde oturarak izleyebilmek olanak dâhiline
girdi. Filarmoni Orkestralarının en beğenilen konserleri de... Bundan yıllar
önce eşime doğum günü armağanı aldığım bilgisayar görüntülerini duvara yansıtma
cihazı tam da bu zamanlar içinmiş. Bizim karşı duvar, kocaman ve göz kamaştırıcı bir opera
binasının sahnesine dönüşüverdi. Kalbimde çarpıntılarla kaç tane opera, konser izlediğimi saymadım. Yeni bir dünyaya daha doğdum sanki. Hatta en son iki tanesinde, artık
kulağım farklı ve üstün tekniği, düet, trio, kuartet, kentet nüanslarını
ayırt edebilir oldu. Ben yerimde duramaz hâle geldiğimde, bir de baktım seyirciler de çılgın alkışlarla kutluyor o anki aryayı... İnsan hangi yaşta olursa olsun,
yaşamında yeni zevklere kapı açabiliyormuş.
İstanbul
Üniversitesi'nde Sosyoloji Yüksek Lisansına başlamıştım. Zamanımı ayarlayıp derslere
katılmak için uğraş veriyor, ödevler hazırlıyor, okumalar yapıyordum. Pandemi
çıkınca seyahat kısıtlaması yanında benim çalışmalarım yoğunlaştı. Gidip
gelmeler zorlaşacaktı. Ama sorunlar fırsatlar yaratabiliyormuş. Online
eğitim başlayınca dersler bilgisayarıma geldi. Canlı derslere katıldım, soru
sordum, yanıt verdim, poliklinikte olduğum için kaçırdığım kısmını kayıttan
izledim. Böyle devam edecek ve bu beni çok mutlu ediyor. COVID19 ile yatar
COVID19 ile kalkarken zihnime sosyoloji üzerinden toplumu, felsefe üzerinden
düşünce ve üslubu sokmak için bir olanak yakaladım.
Bir
kez daha söylemek istiyorum: Ne yaşadığımız değil, onu neye dönüştürdüğümüz,
kısıtlanma gibi görünen anlardan özgürleşmeler, sınırlarımızı genişletmeler
çıkarıp çıkarmamız önemliymiş.
Yaşamak,
bir özgürleşme deneyimine dönüşsün öyleyse...
©Göksel
Altınışık Ergur
Yorumlar
Hepimizin gözü önünde,göz göre göre geldi pandemi. Vura vura bir şeyler öğretiyor insanlara.
Ben işin rakamsal ya da sağlık boyutunda değilim. İnandığım bir şeyi bu bahane ile paylaşmak istedim, o kadar.
Bizim toplumda TUFAN ve KIYAMET kavramlarının karıştırıldığını düşünenlerdenim.
TUFAN başa çıkılamaz derecede zarar veren büyük doğa olaylarıdır. Tarihte bilinen en büyük tufan NUH TUFANIdır. Dünyamızın değişik yerlerinde yöresel tufanlar da yaşanıyor zaman zaman.
KIYAMET ise "kıyam etmek"ten ( ayağa kalkmak) gelen bir terim.
Kıyamet olgusunu ezoterik ( batıni) olarak açarsak söylendiği gibi ölülerin dirilmesinden çok DOĞRU BİLİNENLERİN YANLIŞA ÇIKMASI..BAZI FİKİRLERİN AYAĞA KALKMASI OLARAK değerlendirebiliriz. Bunu şu örnekle sabitleyelim.
Bazı inançlara göre kıyamet geldiğinde GÜNEŞ BATIDAN DOĞACAKTIR. Bunu şu şekilde yorumlamak yanlış olmaz sanırım.
Doğru bilinenler yanlış olacak kıyamet geldiğinde..
"Bir olay ya da olaylar zinciri yaşanacak ..yeni bazı bilgiler ortaya çıkacak ve insanlık girdiği yanlış yoldan dönecektir." diyordu bir kitapta..
Bu iş için kırılma noktası olarak MAYA TAKVİMİnin işaret ettiği 2012 yılı veriliyordu. 200.000 yıllık insanlık tarihinde yedi sekiz senelik bir sapma sapmadan sayılmaz, ihmal edilebilir.
Bu KORONAVİRÜS belki de bir DÜŞÜNSEL KIYAMET.
"Ben dünyanın sahibiyim!" hırsından BEN DÜNYAYIM..BEN EVRENİM. DÜNYAYA VERDİĞİM HER TÜRLÜ ZARAR ASLINDA KENDİME VERDİĞİM ZARARDIRa geçiştir.
Maddi çıkarlar için yok edilen habitatların sona erdirilmesi için bir bilinç oluşturma ortamı olabilir.
Bilerek yok edilen sosyal dayanışmaların yerini alan BİREYSELLEŞMENİN, "GEMİSİNİ YÜZDÜREN KAPTAN" düşüncesinin hakim olduğu MAKYAVELİST YAKLAŞIMLARIN bir sonu olabilir. Bu tür yaklaşımların şimdiye kadar fark etmediğimiz ( etmek istemedimiz) bir bedeli olduğunu görmemize sebeb olabilir.
Olmalı da..
Virüsün bunu başaracağına inananlardanım.
O yok ettiğimiz değerler aslında olgunlaşma yolunda birer köprü. Zoru aşarken ,uçurumları geçerken kullandığımız köprüler silsilesi. O köprüler yok olursa, zaten dipte olan insanlığın temelli yok olması anlamına gelecek ki bu da TAM ANLAMI İLE BİR TUFAN olur ve insanlık altında kalır.
Yeni bir NUH çıkar mı bilemem..
Bildiğim bir şey var.
Bu virüs bize bir tabela gösterdi. KÖPRÜSÜZLÜKTEN ÖNCEKİ SON ÇIKIŞ.
Hepimizin gözü önünde..göz göre göre geldi bu salgın.. Vura vura bir şeyler öğretiyor. Ögretecek te..
Biz yeter ki öğrenmek isteyelim.
MUAMMER KARDEŞ
Yazdığın ve paylaştığın için teşekkürler...