Kasım'da Her Şey Bir Başkadır

Uzun yıllardır "Ne aydı ama!" dediğimi anımsamıyorum. Kasım ayının ilk gününden itibaren şu son gününe dek benim için sürekli bir telaş, heyecan ve yüreğin ağızda olma hali vardı.

Güzel anlarla ve yeni açılımlarla dolu geçti. Eskinin güzelliklerinin yinelenmesi, bir üst düzeye çıkarılması anlarıyla taçlandı. Anlatayım, efendim.

Türk Toraks Derneği'nin Bülten ve İnternet sorumluluğuna aday olup seçimde bu onura hak kazanmamdan sonra paçalarım tutuşmuş, hakkını verebilmek için kolları sıvamıştım. Sosyal medya kısmı en zayıf olduğum alandı. Adaylığımı açıklamanın hemen öncesinde bir tweeter hesabı açtığımı söylersem düzey anlaşılır sanırım. Bültenin sevdasına bu yola girmiştim ve kucağımda kocaman karmaşık bir ağ bulmuştum. Ucunu aramaya koyulduğumda umutsuzluğa kapıldım. Tek başıma yapabileceğim bir iş değildi. Ekip oluşturmalıydım. Onun için de bir kısmı ile yüz yüze karşılaşmadığım, ama sosyal platformlarımızda aktif olduğunu bildiğim, konu ile ilgili yetkinliklerine ve ilkeli yaklaşımlarına tanık olduğum kişilere birlikte çalışmayı teklif ettim. Seve seve kabul ettiler. O zamandan beri de canla başla yanımdalar. Bir sistem oturttuk ve artık ne göz korkutucu ne de altından kalkılamaz değil. Güzel ve hedeflediğimiz biçimde yürüyor. Bu konuyu konuşurken eşim, liyakate dayalı ekip seçimimin altını beğeniyle çizdikten sonra annesinin "Zor işi yapmanın kolay yolunu tembeller bulur," dediğini söylemişti. O da ben de tembel olmadığımı biliyoruz ama kastedilenin ve benim durumuma uygunluğunun farkındaydık. Sonra Bill Gates'in de "Zor bir işi yapması için her zaman tembel bir insan seçerim. Çünkü o işi yapmanın kolay yolunu bulur," dediğini sevgili Nurcihan'dan öğrendim. Aklın yolu bir mi demeli? Ben aslında burada yanlış bir terim kullanıldığını düşünüyorum. Doğrusu "sistemli" olmalı... Yerleştirmeye çalıştığım "kim gelirse gelsin devam edecek" bir sistemdi. Bu işi kolaylaştıran şablonlara "asgari müşterek sağlandıktan sonrasında yalnız yaratıcılığınızla sınırlısınız!" ibaresini koymamın nedeni fark yaratacak bakış ve anlatış şekillerine bir çağrıydı. Bu da renk katmaya olanak sağlıyordu.  

Bu karmaşık yumağı çözeyim derken bülten arka planda kaldı. Aslında en baştan onun için de her editörün birlikte çalışmak isteyeceği bir ekip kurmuştum. Okuyan ve yazan meslektaşlarımdan oluşan, birbirinden farklı ve sosyal alanlarda böylesi bir bültene yazarak ya da yazı toplayarak çok yararı olacağına inandığım kişiler. Hem çalışma alanları hem de mesleğimizin sosyal yönlerinde ilgilendikleri alanları farkı olan yazı dostları... İlk konuşmamızda her sayımızın bir ana teması olması konusunda görüş birliği yakaladık. Çoğalttığımızı yaşayacağımız fikrinde de hemfikir olunca bu sayı için "İletişim" temasını seçiverdik. Birbirinden güzel yazılar, bir nehir söyleşinin bileşenleri gibi kapsayıcı, akıcı ve düşünceyi açıcı şekilde bir araya geliverdi. Derneğimizin etkinliklerine, şubelerinin tanıtımına da yer verdikten sonra tasarladığımız gibi bir ürün çıkmıştı ortaya.  Bunların hazırlanması ile yayınlanma zamanı olan 1 Aralık tarihi arasında bir ay vardı; yani şu benim Kasım... Ankara ya da İstanbul'da olup daha önce dergi çıkarmış olan firmalarla çalışmak benim için olanaklı olmayacaktı. Kasım aynı zamanda derslerin ayıydı. Dönem 1, Dönem 2, Dönem 3, Dönem 5.... Hepsi aynı aya nasıl toplanmış diye şaşırmıştım ama şimdi biliyorum ki Kasım'da her şey bir başkaymış.

Uzun zamandır tanıdığım, dergici kimliğinden çok arkadaşlığı ile hayatımda olduğu için o kısmı ön planda düşünmediğim, gencecik yaşında, Nokta'nın Nokta olduğu zamanlarda haber müdürlüğü ve yazı işleri müdürlüğü yaptığını bildiğim, o zaman bu bilgiyi yalnızca arkadaşımla gurur duymak için belleğimde işlediğim Nurcihan aklıma geldi. Hemen aradım, açık yüreklilikle aklımdan geçenleri söyledim. Dostlar böyle yapmaz mı? "Yönetim kurulumuza bülteni seninle yapacağımızı söyleyeceğim; elime yüzüme bulaştırma riskini göze alamam. Şimdiye dek çok güzel bir çizgisi, yüksek bir çıtası; benden önceki editörlerin özverili emekleri var. Riske atamayacağım konu bu. Söyle üstesinden gelebilir miyiz birlikte?" Yanıtı güven verdi, içime su serpti. Resmi süreç yaşandı. Karar verildi. Biz de hazırlıklarını sistematik bir şekilde gerçekleştirdiğim onca yazının mizanpajını yapmaya koyulduk. Her yazıyı ilk geldiği sırada yazın kurallarına göre düzeltip ilgili klasörlerde topluyor, yazardan gelen ya da benim bulduğum görsel malzemeyi de aynı dosyada topluyordum. Bunun süreci nasıl kolaylaştırdığını Nurcihan'dan duymaktan, "okullu" olmasam da başka alanlarda geliştirilen sistemli çalışma alışkanlığının burada da işime yaradığını görmekten mutlu oldum. Bilgisayar programının kullanılışı yanında mesleğin inceliklerini, ilkelerini de anlatan rehberim sayesinde bir haftanın sonunda yazıların dizgisini ben de yapmaya başladım. En azından işini kolaylaştırıyordum; süslemesi yine işin ustasına kalıyordu.  

Derginin hazırlığını 3 haftada tamamlayıp zamanında yetiştirdik. Bu, büroda gece saatlerine dek, hafta sonları da birlikte çalışmayı gerektirdi. Severek yaptığımız ve birbirimize bakış açılarımızdan biriktirdiklerimizle sürekli destek olarak yürüttüğümüz bu çalışma bittiğinde dönüp bakınca içimize sinen, hayalimizin somutlaşmış hali olan bir esere dönüştü. Bir yandan da ben geleceğimi şekillendirme olanağını kaçırmıyordum. Dizgi işini öğrenince, şu an basılmasını beklediğim kadın öyküleri "Mor Ayna Kırmızı Defter" sonrasındaki öykü kitabımın biten 3 uzun öyküsünü diziverdim. Hayallerim arasında bir tane daha ekledim: Edebiyat Dergisi çıkarmak. Çünkü bu işin yaratıcı potansiyelini çok sevdim; bana iyi geldi.

Bülten işi sürerken beynimin bir lobunda sürekli onunla ilgili fikirler, tasarılar, uygulamalar dönüp duruyordu. Aslında beyin kapasitesinin az bir kısmını kullandığımıza ilişkin hissimin ne kadar haklı olduğumu gördüm. Ben hasta bakıyor, günlük işleri sürdürüyor, derslere giriyor, hatta uyuyorken (ki uyku sürem çok azaldı bu ay) o dosya orada açık duruyor ve işlemcisi çalışıyordu. Nereden mi biliyorum? Birdenbire aklıma geliveren fikirlerden...

Bu arada dersler veriyordum. Bunu 18 yıldır yapıyor olmak, artık daha ayakları yere basan bir şekilde yapabilmemi sağlıyor. Her birinde bunu bir kez daha, bir kez daha fark ettim. Kendinden emin olmak yanında, bu hayata gelme nedenini çözmüş olmak, bunun içinde sonraki nesillere kendimden izler bırakarak ölümsüzlük şansı elde etmek, bir örnek olarak karşılarına çıkıp bunu anlamlı bulanlara "yalnız değilsiniz!" diyebilmek de var.  Deneyimleri biriktirdikçe bunları yalnızca kendime saklamanın nasıl büyük bir savurganlık olduğunu düşünmeye başladığımdan beri anlatmak, aktarmak için hiçbir olanağı es geçmemek var. Her bir küçük detayın katkısı ile büyüyen bir "tarz" var. Masal anlatıcılığı deneyimi örneğin. Artık derslerime yerleştirdiğim hasta/hayat öykülerinin anlatımı sırasında daha özgür, daha doğal ve daha etkileyici olabiliyorum. Sözlü kültürde bunun güçlü bir yeri olduğunu gördüğümden beridir daha farkına vararak yapıyorum. 

Öyle özgün, öyle etkin, öyle güdüleyici geri bildirimler aldım ki bir bu kadar daha öğretmenlik yapabilirim diye düşünüyorum. Her bir aşamasında... Tıp bilgisi de verdiğime, ama onun her yerden okunarak elde edilebilir bir şey olmasına karşın deneyimlerimle harmanlamam sayesinde anlattıklarımın boyut değiştirdiğine, yaşamdan çıkarımlar şeklindeki aktarımlarının yüreklerinde tam da yerini bulduğuna ilişkin bir sürü güzel söz. O an için mutlu etmesinden öte beni tazeleyen, devam etmeye ikna eden bir etkisi olduğunu da söylemeliyim. Birinci sınıftan beri beni takip eden, örnek alan öğrencilerim olduğunu öğrendim. Yaşamlarına nasıl dokunduğumu görmek iyi hissettirdi. En özel öğretmenler gününden birini kutladım. Akademik yaşama başlama tarihime denk geldiği için kutlamayı yıllardır önemserim. Bu yıl bir başka coşkusu oldu. 

Dönem 2'de göğüs hastalıklarında öykü alma ve muayene sunumumu videoya çektirdim. Bunu düşünmek, planlamak, ayarlamaları yapmak ve gerçekleşmesi için birden fazla etkenin üzerinde durmak bir efordu. El birliği ile gerçekleştirdik. Muayenenin nasıl olduğunu gösterirken bana yardımcı olmak üzere bir arkadaşımın gelmesi çok iyi oldu. Yaparken içime sindi, izlediğimde de öyle olursa youtube'a koyacağım. Hipokrat'tan beri az az değişerek süren, meslek hayatımızda sürekli kullandığımız bu bilgileri, dersimi kaçıran, yeniden izlemek, unuttuğunda anımsamak isteyen öğrencilerime kalıcı olarak sunmak benim için özel bir deneyim oldu. Yine Nurcihan ile konuşmalarımızda onun M.İ.T. derslerini YouTube'dan izlediğini söylemesi, 3 boyutlu çekim ile kendisini o sınıfta hissederek yaşadığı bu deneyimin nasıl etkileyici olduğunu anlatması beni heveslendirdi. O da bu özel çekim yöntemini uygulayabileceği teknik donanım için heveslendi. Böylece içimizdeki coşkuyu, gelecek tasarılarını çoğalta çoğalta, keyifle çalıştık. 

Bülten için bir tanıtım videosu hazırladık. Bu da beynimde dönüp duranlarla son anda şekillenen bir fikir olunca dört koldan ele aldık. Nuran bu aşamada bize katıldı ve aklımdan geçenleri duyup onu tasarım olarak karşıma çıkarmasından, bu sırada teknik bilgiler vererek beni de geliştirmeye çalışmasından çok etkilendim. Yalnızca ben yapabilirim, siz anlamazsınız tavrı karşısında nasıl üzülüyor ve bu şekilde davranan kişinin kendisini geliştirme şansını kaçırdığını düşünüyorsam böyle verici, paylaşımcı tavırlar beni o derece  mutlu ediyor, elimden gelen her tür yardımla o kişilerin işini kolaylaştırmaya koşuyorum. Yaşam karşıma özel insanları çıkarıyor, ben de bu olanakları değerlendirebiliyorum. İnsan başka ne ister?

Hastalarla yaşanan güzel anlar, öykü olarak yazılacak özgünlükte anılar, ayrıca güzel toplantılar, dost buluşmaları, uzaklarda olup yeni tanıştığım, özel bir dostluk bağını birbirimizi hiç görmeden kurduğum bir insanla paylaşımlarım... derken ay sonuna geldik. 

Şimdi biraz dinlenip derin bir nefes alarak kaldığım yerden başlama zamanı.

Bir sonraki bültenin ana teması için ekibe ne önereceğimi buldum. Yoğun geçeceği takvim üzerine konan notlardan belli olan 2 haftalık bir döneme giriyorum. Aralık da Kasım'ı aratmayacağa benziyor. Sonra gelsin yeni yıl, yeni sayfa...


© Göksel Altınışık Ergur
Yayın tarihi: 30.11.2018










Yorumlar

Unknown dedi ki…
Sayenizde bizim için de çok güzel bir Kasım oldu... Bugün derste radyoloji hocamız kimler Göğüs Hastalıkları istiyor diye sorduğunda kalkan ellerin çokluğuna şaşırarak kim sevdirdi size bu kadar diye sordu. Aklımıza ilk siz geldiniz. Belki de hayata severek bakmayı öğrettiğiniz için teşekkürler...
Sabahat Bayrak Kök dedi ki…
Hocam ne akış hızı bu böyle...Ama yazıyı okuyunca aklıma “akan sular asla kir tutmaz, durgun sular kirlenir, yosun bağlar” sözü geldi. Tembelliğin insanı olduğu yere bağladığı ve kirlettiği noktada sizin akışınızın hızı öğrenmenin insanın en büyük değeri olduğunu gösteriyor.

Bilgi, insana öğrenmenin yolunu, öğrenmek ise işinde hakimiyet duygusunu yaşatıyor. Kalemin izi yazılarınız bizlere mesleki hakimiyet kadar, ilişki yönetiminin de çok önemli bir tecrübe alanı olduğunu gösteriyor. Bizler bu yazıları denizdeki gemicilerin pusulası gibi görüyoruz. Öğrencileriniz kadar bizler de bu yolculukta gelişiyoruz.

Kaleminizi kalbimizle takipteyiz Hocam...
Sevgili Göksel’imiz,
Merhaba.
“Kasım'da Her Şey Bir Başkadır “ demek, “Kasım sevgilerin kalplerde hissedildiği aylardandır.”demek mi oluyor acaba? Güzel anlarla ve yeni açılımlarla dolu geçtiğini ifade ettiğin 2018 Kasım Ayı yaşantını anlattığın yazın, okuyucuda verici, paylaşımcı tavırlarla ekip çalışmasının başarının anahtarı olduğu fikri ile birlikte keyif alarak çalışmanın mutluluk verdiği düşüncesi uyandırıyor. Bu da işine, öğrencilerine, hastalarına ve dostlarına olan sevginin, kalbinde yoğunlaşarak Kasım Ayında, yaratılışın başlangıcı olan Big Bang (Büyük Patlama) gibi bir olayla taştığını anlatıyor sanki…
Türk Dil Kurumu Sözlüğüne göre tembel, sıkıntıdan kaçan kimse, üşengeç demekmiş. Diğer taraftan, “Üşengeç insanların en büyük ortak başarısı, minimum hareketle hayattan maksimum verim alma uzmanı olmalarıdır” ve “Tembele iş buyur, sana akıl öğretsin” sözü de ünlüdür. "Zor işi yapmanın kolay yolunu tembeller bulur" sözü ile Bill Gates’in "Zor bir işi yapması için her zaman tembel bir insanı seçerim. Çünkü o işi yapmanın en kolay yolunu bulur" sözü, üşengeç insanların ne kadar zeki ve pratik olabileceğini onaylıyor. Kanaatimce senin tembel ya da üşengeç insanlardan fazlalığın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır; çalışkan olmak.” tespiti doğrultusunda, “Çalışmak demek boşuna yorulmak terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygar buluşlardan azami derecede istifade etmek zorunludur” öğüdüne uymandır. Başarının sırrı budur…
Yazında okuyucularını en heyecanlandıran ve sabırsızlandıran haber, basılmasını beklediğin kadın öyküleri "Mor Ayna Kırmızı Defter" kitabı haberidir bence. Dileriz ki kitabın tez zamanda raflarda yerini alır…
Oldukça başarılı bulduğum, Türk Toraks Derneği'nin 2018 Aralık Ayı Bültenini hazırlama işinin yaratıcı potansiyelini çok sevip, bunun sana iyi gelmesinin, hayallerin arasına “Edebiyat Dergisi çıkarmak” hayalini eklemene neden olmasını hoşlukla karşılarım. Ama bu konuda aceleci olmamanı öneririz…
Hastalarınla yaşanan güzel anlar, öykü olarak yazılacak özgünlükte anılar, ayrıca güzel toplantılar, dost buluşmaları, uzaklarda olup yeni tanıştığın, özel bir dostluk bağını birbirinizi hiç görmeden kurduğun birçok insanla paylaşımların aylarca ve yıllarca sürsün inşallah…
Seninle gurur duyuyoruz…
Sağlık ve mutluluk dileklerimizle…
“NASİHAT / EVLADIM

İçine çektiğin cılız nefesi
Hak edip solursan, kulsun evladım.
Ölüm var diyerek mutlak adresi
Unutmaz anarsan kulsun evladım...

Layık ol atana nesebin düşün
Olmasın haramla zulüm ile işin
Helâli terk edip leş kokan aşın,
Peşine düşersen kirsin evladım...

Edeptir ilimdir irfandır lüzum,
Düşene elin ver düşünme kuzum,
Her zorun içinde saklı bir çözüm,
Sabredip bulursan pirsin evladım…

And ile büyüdün marş ile yaşa
Kılıcın kırk yarsın vurunca taşa
Kanadı kırılmış garip bir kuşa
Yurt yuva olursan sensin evlâdım...”
SAMİM İĞDE
:) :) :)
Unknown dedi ki…
Bir Hocam “iyi isler zır ve sıkışık zamanlarda çıkar” derdi. Evet öyle gerçekten. Tebrik ederim Göksel’im ��������

Bu blogdaki popüler yayınlar

KLASİK MÜZİK KONSER ADABI

İlginin İzi

Ben istemedim ki sürprizi, kedi istedi...